Geçen hafta yerel medyamızda “Bursa tarımına hayat veriyor ama korkunç tablo’’ başlığı altında, Nilüfer Çayı’ndan alınan su numunelerinin analiz sonuçlarında 4. derece kirlilik görüldüğü, yer aldı. Bu haber beni, Bursa Ovası’nın sulama sistemini kuran ve başkanlığımda Pis Su Arıtma Tesisleri’ni devreye sokan ve de kirletici sanayi firmalarının arıtmalarını yakın kontrol ederek Nilüfer Çayı’nın temiz akmasını sağlayan kişi olarak, çok üzdü.
Uludağ Üniversitesi Ziraat Fakültesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Barış Bülent Aşık, bu kirlenmenin sanayi tesislerinden bırakılan kimyasal atıkların arıtılmadan Nilüfere akıtılması sonucu oluştuğunu, çayda suyun bol olduğu mart ayında 5 farklı bölgeden alınan numunelerin analiz edildiğini, analiz sonuçlarının 4. derece, yani kullanılması insan sağlığı için çok zararlı çıktığını, açıkladı.
Bu açıklamayı okuduğumda gerçekten çok üzüldüm, zira Nilüfer Çayı ve kolları Uludağ’ın karlarının ve yan derelerinin beslediği, Bursa’daki yaşamın, hem bizim yaşamımızın hem de ovamızın verimli topraklarında yetişen tarım ürünlerinin bir bölümünün var oluşunun can damarıdır. Üzerinde yaptığımız Nilüfer ve Doğancı barajlarıyla evlerimizdeki, iş yerlerimizdeki musluklarımızdan akan suyla bize, ovayı kucaklayan yatağında akıttığı suyla da ovanın, az da olsa bazı bölgelerindeki tarlaların sulanmasıyla ürünlere, sebze ve meyvelerimize can veriyor. Hocamız özellikle çayın geçtiği çok verimli tarım alanlarının bir bölümünün bu suyla sulandığını vurguluyor ve ‘’Sağlıklı gıdalar sağlıklı topraklarda yetişir’’ sloganına da dikkatimizi çekiyor. Gerçi ovamızın büyük bölümü Gölbaşı, Demirtaş, Çalı, Kayapa ve Hasanağa baraj ve göletlerinden sulansa da, bazı bölümlerinde çiftçimiz Nilüfer Çayı yatağından pompajla su çekerek sulama yapmaktadır.
Tabii bu çok yönlü zarar veren oluşumun kontrol mekanizmalarının çalışmaması veya çalıştırılmaması, insan sağlığı üzerindeki zararlı etkilerini daha da ağırlaştırıyor. Kontrol mekanizması deyince bir anım canlandı gözümün önünde, Başkanlığım sürecinde Fransa’ya yaptığım bir ziyarette büyük bir sanayi tesisini gezmiştim, firma sahibi fabrikanın pis su arıtma tesisini gezdirirken, “Bu tesis 24 saat, 365 gün kesintisiz çalışır ve de bu sürecin tamamı sorumlu kurumun kontrolü altındadır, kurumun bir uzmanı gecenin bir saatinde gelir, deşarj suyundan numune alır, bizim kesinlikle haberimiz olmaz, eğer bir kaçamak yapıp arıtmayı durdurduysak ve de analizde kirlilik çıkarsa, ilk seferinde çok ağır para cezası yeriz, tekrarında ise süreli fabrika kapatma cezası bile verilir, o nedenle bu tür tesislerin anlık durdurulması bile düşünülemez’’ demişti.
İşte bu örnekten ışık alarak yaşam pınarımız Nilüfer Çayımız üzerinde böyle sağlam bir kontrol mekanizması kurulması şart. Şu anda biliyorsunuz BOSB ve NOSAB, çıkarıldığında sanayicilerimizin Bursa Anayasası adını verdikleri 1/100.000 ölçekli imar planında var olan iki sanayi bölgesiydi, diğer sanayi bölgeleri planda yoktu, onların pis su arıtma tesisleri var mı, yok mu, bilmiyorum. BOSB’de ve NOSAB’ta var olduğunu biliyorum, olanlara ve olmayanlara ben DOSAB yönetiminin kurduğu Atık Su Arıtma ve Yeniden Kullanma modelini uygulamaya sokmalarını öneriyorum. Gelin bu modelin özelliklerini birinci ağızdan, DOSAB Bölge Müdürü Serhat Şengül’ün ağzından dinleyelim;
‘’Arıtmaya entegre su geri kazanım tesisimizle, Demirtaş Organize Sanayi Bölgemizde kullandığımız suyun %40’ını elde ediyoruz. Bursa’mızın suyunu tasarruf ediyoruz. Arıtma-Su Geri Kazanım tesislerimizle çevreci ve sürdürülebilir üretim yapılmasını sağlarken, ‘’Yeşil OSB’’ olarak öne çıkıyoruz. Bu da hassas kriteri olan müşteriler için çok önemli. Su Geri Kazanım yatırımımız Çevre ve Sanayi Bakanlıklarımızın yanı sıra ülke genelindeki OSB’ler ve çevre kuruluşlarının büyük ilgisini gördü, takdir topladı. Çeşitli illerden inceleme yapmak için ziyaretçilerimiz geliyor.’’
Yukarda sizlere aktardığım bilgiler ışığında, konumuz kentimizin can pınarı Nilüfer Çayı olduğu için, onu kirleten sanayicilerimize ve bu kirliliği önleme yetki ve sorumluluğunu taşıyan devletimizin ve yerel yönetimlerimizin tüm organlarına sesleniyorum, gelin DOSAB örneğini tüm OSB’lerde uygulamaya sokun, sokturun!
Not: DOSAB Başkanının açıklamasını Ahmet Emin Yılmaz paylaşmıştı.