Kasım ayında (7-10 Kasım 2024) Antalya Belek’te Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı’nın (KAHEV) düzenlediği bir kongre gerçekleşti. Benim de konuşmacı olduğum kongrede “LONGEVITY” konusu masaya yatırıldı. Birkaç cümleyle size tanıtmak istiyorum:

“Longevity” sağlıklı ve uzun yaşam anlamına gelen, günümüzde oldukça popülerleşmiş bir tanımdır. Neden popülerleştiğini anlamak çok da zor değil. Çünkü insan olarak ölümlü olmaktan hiç hoşlanmıyoruz ve en eski çağlardan beri ölümsüzlüğün sırlarını arıyoruz. Doğaldır ki, bu sırlara ulaşmadan önce, yaşlanma olarak adlandırdığımız süreci incelemek gerekiyor. Eğer nasıl yaşlandığımızı, yaşlanmanın mekanizmalarını keşfedebilirsek, o mekanizmaları tersine çevirerek veya engelleyerek daha uzun yaşayabiliriz. Son birkaç dekad boyunca, bu doğrultuda gerçekleştirilen araştırmalar, yaşlanmanın hücresel mekanizmalarını tek tek deşifre etmeye başladı. Geldiğimiz noktada hücre boyutunda yaşlanmayı tetikleyen unsurları ve yaşlanmanın göstergelerini büyük ölçüde biliyoruz. DNA hasarı, telomerlerin aşınması, epigenetik değişiklikler, mitokondrilerin işlevinin bozulması, hücreler arası iletişimin kopması gibi birçok yolun aktive olması ile yaşlanıyoruz. Kongrede beslenme, mitokondri sağlığı, epigenetik saatin nasıl çalıştırılabileceği, mikrobiyom, doğru solunum ile longevity ilişkisi (ben anlattım), genel destekler konusunda harika sunumlar yapıldı. Bu konuda son iki cümlemde paylaştığım terimlere yabacı olabileceğinizi tahmin edebiliyorum. Ama hepsini sonraki haftalarda size tanıtmaya ve nasıl değiştirebileceğinizi aktarmaya çalışacağım.

Longevity takıntısının bir diğer nedeni de ekonomik unsurlardır.

Dünya Sağlık Örgütü 2050 yılında dünya nüfusunun yüzde 20’sinin 60 yaş ve üstünde olacağını öngörmektedir. Tıp dünyasında yaşlı demek 65 yaş üstü demektir. Yani sadece 25 yıl sonra her beş kişiden biri neredeyse yaşlı olacak. Diğer bir yaklaşımla çeşitli hastalıklarla boğuşan insan olacak. Çünkü yaşlılık birçok kronik (uzamış) hastalığın da görüldüğü bir süreçtir. Kalp-damar hastalıkları, metabolik sendrom, diyabet, Alzheimer ve Parkinson hastalığı gibi beyinde hasarla seyreden hastalıklar, diğer hafıza ve öğrenme sorunları, eklem hastalıkları, bağışıklık sistemiyle ilgili hastalıklar gibi birçok hastalık hem yaşlanmayla görülme sıklığı artan hastalıklardır, hem de uzun seyirlidirler. Bu hastalıkların tedavileri çoğunlukla hastalığın kendisini değil de bulguları iyileştirdiğinden uzun solukludur ve ekonomide bir yük oluştururlar. Hem ülke, hem de aile ekonomisi zorlanır. Alzheimer hastalığı olan bir yakınınızla yaşadığınızı hayal edin. İlaç masrafları, bakım masrafları, bakıcı masrafları inanılmaz bir yük yaratır. Ayrıca olayın psikolojik yükü de vardır. Bakan kişide uzamış stres yaratır. Uzamış stresle yaşamak sizi tüketir ve sizin sağlığınızı da bozar. Dolayısıyla uzun ama aynı zamanda sağlıklı yaşamak temel önceliklerimiz arasına girmiştir. Bu konuda ilk yapmamız gereken yukarda bahsettiğim gibi ekonomik modları devreye sokacak yaşam biçimlerini hayatımıza almaktır.

Haftaya bu yaşam biçimlerinden en önemlisi olan doğru solunum yapmanın uzun yaşam ile ilişkisini paylaşacağım. O zamana kadar dengede ve mutlu kalın!