“Bay Mike, geç kaldınız. Çok çabuk duş alın ve şu odaya geçin. Buyurun, bu da şampuanınız.”
“Duş almam şart mı?”
“Tabii ki şart, bunu bilmeniz lazım.”
Hızlıca duş aldım. Geç kaldığımın farkındaydım. Kızın söylediği odaya geçtim. Şortumu ve tişörtümü giydim. Aynalı konsolun üzerindeki bir tomar Amerikan Dolar’ına gözüm ilişti. “Bunlar benim mi? Burada ne işi var bu paraların?” diye düşündüm. Aceleyle kimonomu giydim. Saçlarımı arkadan toplamaya uğraşıyorum, fakat lastik tokam gevşemiş, bozulmuş. Bir türlü beceremiyorum.
“Ne ara uzadı saçlarım bu kadar? Önceden ne güzel dazlak gezerdim, ne rahattı. Ya lastik bulamazsam?” diye kaygılandım. Bir lastik toka bulmam şarttı. Hemen odadan çıktım ve salona çıkacağım uzun koridorun başına geldim. Herkesin beni beklediği, çok geç kaldığım, yüzlerden ve tavırlardan belli oluyordu.
Kendime öfkeliydim. “Nasıl olur da bu kadar önemli bir organizasyona geç kalırım? Of Allah’ım, ne yapacağım? Ya lastik bulamazsam?”
Albert Einstein gibi mi çıkacağım milyonlarca insanın karşısına?
“Bay Mike, lütfen acele edin, çok geciktik!”
“Bana bir lastik toka bulun!”
“I don’t understand! What is lastik?”
“This, this, like this!”
“Sory, what do you want, mister Mike?”
“Ulan neden durup dururken Türkçe’den İngilizce’ye döndük?
I want lastik, lastik! This, this like this”
Bana üstünde dandik, parlak bir taş olan kadın tokası getirdiler.
“Olmaz! Olmaz, Olamazzzz!” diye bağırdım. Tam o sırada adım anons edildi:
“Red Kornerrrrrr…Mikeee Tysooonnn!”
“Ben Mike Tyson değilim! Değilimmm!”
Göğsümün ortasından bir ses yükseldi:
“Bokssss!”
Bir an elimdeki telefonun göğsüme düştüğünü ve bir rüyanın içinden çıktığımı fark ettim. Ağzım kupkuruydu.
Saat 03:45’ten beri Netflix’te Jack Paul ve Mike Tyson maçını bekliyordum. Organizasyonun ilk üç maçını izlerken, üçüncüde-kadın boksörlerin maçında- uyuyakalmışım.
Rüyanın etkisindeydim. Tyson, 58 yaşında, benden iki yaş küçük. Rakibi Jake Paul ise 27 yaşında, güçlü, kuvvetli, çevik. İçimden bir ses, “Tyson yenilmese de rezil olmadan bitirsin şu maçı,” diyordu. Rüyanın sebebi de buydu. Kendimi Tyson’a benzetiyordum.
Bir boksörün hayatı zor; ama ticaret erbabının hayatı ondan da zor. Boksör emekli olabilir ya da zevk için bir maça çıkabilir. Ama iş insanı hep ringde, hep sahnede. Ve bir kez bile düşmeye, yenilmeye hakkı yoktur.
“Tokam nerede? Eldivenlerim nerede?”