Babamın aklımda kalan en önemli sözlerinden biri, “arkasından konuşulmadık insan yoktur” sözüdür. O çok söylerdi bunu. Genellikle olayları yatıştırmak, küsleri barıştırmak için kullanırdı.
Biri yokken, çoğunlukla da gittikten sonra edilen kötü sözler topluluk içindeki biri tarafından hakkında konuşulana iletildiğinde sonu kötü olur. Oysa çoğunlukla sesini çıkarmayıp susan bile o kötülüğe ortaktır.
“Sen beni savunmadın mı, bir tek laf etmedin mi?” soruları hep boşunadır, gereksizdir.
Babam, “Yahu İsmail Hakkı benim için şunu demiş” diyene, “Hayır öyle demedi, böyle dedi” derdi ve eklerdi.
“Arkasından konuşulmadık insan yoktur, şimdi şuradan kalksam benim de arkamdan konuşursunuz.”
Yapıcı bir adamdı rahmetlik.
Sadece kötü konuşulmaz elbette kişilerin ardından. Güzel de konuşulur. Güzeli gören, güzel bakan güzel konuşur elbet. Topluluk içerisinde bir tek kişi bile olsa güzel bakan, güzel konuşan herkesi etkiler. Artık sohbet gideni anmaya dönüşmüştür.
Andığımız insan andığımızı hissetsin diye, “kulakları çınlasın” deriz. Bu sözle kalmayız bazen telefonunu çınlatırız. “Seni özledik, seni andık” deriz.
Bir gün gelir yine anarız da bu kez onu arayamayız. Seni özledik diyemeyiz, görüşelim diyemeyiz.
Sessizce ağlarız.
Sonsuzluğa yapılan yolculuk öyle gidiyormuş gibi yapıp kapı kirişine kulağı dayayıp ortam dinlemeye benzer mi? Giden bu boyutu görür mü bilinmez. Büyük bir bilmecedir o yolculuk. Ama insan görmeyi çok ister. Görmek bir anlamda hiçliğe gitmediğinin, ölümden sonra da var olduğunun kanıtıdır çünkü bir bakıma…
Kim düşünmemiştir ki kendi ölümü sonrası ne olacağını?
Yedi posta oldu anıbaşında ve yanıbaşında mektuplar serisi. İlk altı posta yani kitap için güzel yorumlar aldım. İyi ki başlamışım bu seriye dedim.
Sen kimsen, hangi zaman dilimindeysen sana da selam olsun.
Benden sonra sana seslenmek ne güzel.
Hadi tadını çıkar…
(Arkası yarın mektuplar-7 serisinden)