Yarışmaya katılmak, büyük bir iddiadır. Bilgi yarışmasına katılanın “bilme”, atletin “hızlı koşma”, güzellik yarışmasına katılanın “güzellik” iddiası vardır.

Ulusal ve uluslararası yarışmalarda ise insanlar yarışa yarışa, seçile seçile gelirler ve nihayet finale kalırlar.

En son Miss World Türkiye Güzellik Yarışması büyük bir tepkiye ve tartışmaya konu oldu.

Hepimiz genç olduk. Gençlik ne güzeldir. Gencin gözünün feri parlar, taze asma yaprağına benzer gencin teni…

Ne güzel kız ne yakışıklı çocuk deriz. Ancak konu güzellik yarışmasına katılmaksa “Hop, o kadar uzun boylu değil!” deriz. Çünkü bu iş artık ortalama estetikten çıkar, başka bir boyuta taşınır.

Güzellik eş seçerken, evlenirken kişiye göre değişiklik arz edebilir. Açık konuşmak gerekirse, eş seçerken birçok kusur göz ardı edilir, güzel yanlar görülür. Ancak bir ülkeyi temsil edecek kadar güzel bir kızı seçmek söz konusu olduğunda, ona herkes kayıtsız şartsız “güzel” demelidir. Yarışmaya katılanları eleyip birinci olan, yani güzelliği tescil edilen insanın her yeri “okka” gibi olmalıdır. En azından katılanlara, yani elenenlere göre herkesin üzerinde hemfikir olduğu şekilde çok güzel diye etiketlenmelidir.

Yarışma sonrası iki türlü yaklaşım görmeye başladım. Birinci yaklaşım, “güzellik anlayışı değişti” üzerine. Bu, modellik için söylenebilir; ancak güzellik göreceli değildir. Çünkü hiç kimse on kızı karşına dizip “eş seç” demiyor. İkinci tartışma ise sosyal medyada birinci seçilen kızımızın gururuyla oynandığı üzerine.

O zaman yine başa dönelim. Şayet “ben bilirim” deyip bilgi yarışmasına katılmışsan ve bebeğin bileceği soruyu bilemezsen alay konusu olursun. Bundan kaçamazsın.

Güzel, bir sabah kalkıp aynada kendini izleyip, “Of, ben ne güzelim!” demez. Önce ailesi, sonra yakın çevresi güzelliğini diline dolar. En güzel genç bile önce güzelliğini değil, çirkin yanlarını görür. Bir sivilceye takar. Herkes “güzel” der, bakışlar çokça onu takip etmeye başlarsa, kişi güzelliğinin iyice farkına varır.

Her insan, “Ben güzellik yarışmasına katılmalıyım,” diyebilir. Yarışmaya başvuruda bulunabilir. Bundan sonrası artık eleme kurulundadır. Önce fotoğraflardan ilk eleme yapılır. Kabul edilenler görüşmeye çağrılır. Bu görüşme sonrası yine bir eleme yapılır.

Yarışma günü gelir çatar. Önce yirmiye inen yarışmacılar, seçici kurulun titiz elemesiyle ona düşürülür. Ve nihayet ilk dört dereceye girer.

Bugüne kadar her yarışma sonrası ufak tefek şeyler söylenmiştir. Fakat yirmiye bile girmesi herkesçe şaşkınlık yaratmış bir adayın ülke güzeli seçilmesi, tartışma yaratmayacak da ne yaratacak. Sosyal medyada Şabaniye filmindeki Kemal Sunal’la karşılaştıranlar mı ararsın, askerlik fotoğrafının yanına koyup, “Ben vallahi kız gibi oğlanmışım, hatta daha güzelmişim,” diyen mi ararsın…

“Yazık, kızın onuruyla oynuyorsunuz,” diyen dostlara biraz katılıyorum, biraz katılmıyorum. Bilgi yarışmasına katılıp en basit soruyu bilemeyen de aslında kendini bilmediği için alay konusu oluyor, güzellik yarışmasına katılan da. Burada bir fark var: Seçici kurul farkı. Bilgi yarışmasına katılırken her halde birkaç soru soruluyordur yarışmacıya. O da sorulan soruları biliyor olabilir. Ama be kardeşim, güzellik öyle bir şey değil ki…

“Yarışma be kardeşim, yarışma! Kendini bil!” denir mi bu kızımıza? Vallahi denmez. Çünkü ona “güzelsin” denmiş, o da kendini güzel bilmiş.

Bir tek şey söylenebilir:

“SEÇME BE KARDEŞİM SEÇME!”