Geçen hafta değerli dos­tum Yalçın Aras’ın, “En güzel servet bilgidir ve cebinde seninle gezer” başlıklı yazısı çok anlamlı idi. Bilginin değeri ne kadar güzel vurgulanmış. Bu veciz cümle aklıma kısa süre önce söylenmiş farklı cümleleri anımsattı.

Birkaç sene kadar önce, bir üniversitede rektör yardımcısı olan bir profesör, katıldığı bir televizyon programında aynen şunları söyle­mişti. “Bizde de şimdi okuma oranı arttıkça beni afakanlar basıyor. Ben daha çok cahil ve okumamış, tahsilsiz kesimin ferasetine güveniyorum bu ülkede. Yani ülkeyi ayakta tutacak olanlar, okumamış, hatta ilkokul bile okumamış, üniversite okumamış cahil halktır.”

Nisan 2020’lerde videosu YouTube’da yer aldıktan sonra “sözlerim üniversiteye zarar ver­mesin” diyerek görevinden istifa etmiş. Sonra, 1969 Adana doğumlu genç sayın profesör YÖK (Yüksek Öğretim Kurumu) Denetleme Kurulu üyesi olarak atanmıştı.

Tarih 29 Kasım 2022. O sıralar İstanbul Üni­versitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nde görev yapan bu Prof. Dr. hakkında, Kocaeli Üniversitesi Eğitim Fakültesi’nde iken, detaylarına girmek istemediğim nahoş bir kadın tacizi ko­nusunda soruş­turma başlatılmış. Görevinden de ge­çici olarak uzaklaş­tırılmış. Bu nedenlerle de çok sayın profesör yeniden kamuoyunun gündemine gelmiş.

Bunca yıl ciddi eğitim almış, Halil İnalcık gibi çok değerli, duayen bir tarihçinin rehberli­ğinde doktora tezleri hazırlamış, uluslararası düzeyde tarih sempozyumlarına katılmış bir akademisyenin, son 10 yılın mucizesi olarak yüzde 96 oranında artan profesörlerden birsi olarak, halka açık bir TV programında eğitim konusunda hiçbir bilimsel tabanı olmayan sözler sarfetmesi insanı düşündürmekten öte endişelendiriyor. O dönemde bunun yeterince tartışılmamış olması, gündem olmaması da enteresan. Belki de park bahçeler müdürünün TÜBİTAK’a atanması, Hazreti Nuh’un cep tele­fonu kullanması benzeri enteresan olaylar zin­ciri arasında dikkatlerden kaçmıştır.

Sayın profesör mutlak ki araştırmıştır. Dünyadaki en mutlu 20 ülkenin 14’ünün Avru­pa’da 3’ünün Asya’da (Singapur, Hong-Kong, Tayvan) olduğunu en mutsuz ülkenin ise Orta Afrika Cumhuriyeti olduğunu, okuma yazma oranlarının, milletlerinin mutlu olduğu ülke­lerde yüzde 98-100 aralığında, mutsuz ülke­lerde yüzde 10-60 aralığında olduğunu, refah içinde yaşayan gelişmiş ülkelerdeki okuma yazma oranlarının yüzde 96-100 olduğunu kendi eğitimi gereği çok iyi bilir. Ayrıca tarih sempozyumlarına katılım için bizzat gidip gör­düğü bu ülkelerdeki yaşam seviyesini, insan kalitesini, eğitimin değerini mutlaka ki yaşa­mış ve anlamıştır. O halde sözlerinin siyasi ve amaçlı olduğunu farz etmek mümkündür. Almanya gibi okuma yazma oranı yüzde 100 olan, geçen yıl, 1,565 trilyon avro ihracat, 1,488 trilyon avro ithalat yapmış ve 77 milyar dolar dış ticaret fazlası vermiş olan, gelişmiş bir ülkede, bir profesörün yetişmesi orta­lama 20-25 yıl alırken, bizde son 10 yılda akademisyen sa­yısının birdenbire yüzde 90 artarak 154 bin 200’e, profe­sör sayısının ise yüzde 100’e yakın artarak, 11 binden 22 bine ulaşmış ol­masını muhteşem üstün zekaya ve yaratıcı, şa­şırtıcı yöntemlere bağlıyoruz. Nasıl mükemmel bir iş yapıldığınıda, en iyi üniversi­telere buz hokeyinin kumda oynandığını iddia eden profesörün rektör atanmasından, inşaat mühendislerinin Pisagor bağıntılarını bilme­mesinden, dünyayı aydınlatanın güneş değil güneş ışınlarını aydınlığa çeviren gündüz de­diğimiz varlık olduğunu söyleyen profesörü­müz ve benzerlerinden ve elbette Türkiye’nin dünya eğitim sıralamasında her yıl biraz daha aşağılara inmesinden anlıyoruz.

Tüm İslam alemi ve Türk milletinin Ramazan Bayramı’nı yürekten kutluyorum.