TÜİK yıllık enflasyonu ekim ayında yüzde 48,58 olarak açıkladı. Aynı enflasyon ENAG’a göre ise yüzde 89,77. MB’da 2025 beklentisini yüzde 14’ten yüzde 21’e yükseltmiş.
Tüm resmi işlemlerde dikkate alınacak olan TÜİK enflasyon oranı, piyasa fiyatları tarafından yok hükmünde görülüyor olsa gerek. Çünkü özellikle gıda fiyatları bu ayda da aldı başını gidiyor.
İşleri gereği, parasını hemen nakite dönebilecek yatırım araçlarında tutan pek çok sektör temsilcisi vardır. Ayrıca maaş, sigorta, vergi, harç ve benzeri planlı harcamaları ya da ne zaman ne kadar gerekeceğini bilemedikleri ancak işlerinin zorunlu parçası olan ödemelere de hazırlıklı olmaları gerekir. Özetle serbest iş sahipleri için, sermayenin bir kısmı çabuk paraya dönebilecek yatırım araçlarında olmak zorunda kalır. Bu tip araçlar için de genelde bankalar kullanılır ve gün gün değişse de şu an özel bankalarda 1 ay vadeli mevduat faizleri yüzde 48, devlet bankalarında ise yüzde 41 civarında değişmektedir.
Devlet son yaptığı düzenleme ile bu tip faiz gelirlerinden peşin kestiği vergi oranını, birkaç aylık aralıklarla 2,5 oranlarında arttırarak yükseltti. Şu an kazanılan faizden yüzde 10 oranında vergi kesiyor. Yani yüzde 48 faiz diyen banka, getirinizin yüzde 10’unu peşin keserek devlete sizin verginiz olarak ödüyor ve size yüzde 38 getiri kalıyor.
Bu durumda örnek olarak bankada bulunan her 100 liranız, bir sene sonra 148 lira olacakken 138 lira oluyor. Enflasyon nedeniyle bugün 100 lira bir olan malın bedeli ise bir yıl sonra en az 148 liraya çıkıyor. Bu sizin 100 liranızın alım gücünün bir yılda 11 lira azaldığı anlamına geliyor. Hesabı TÜİK yerine ENAG enflasyonu ile yaparsanız ise kaybınız iki misline yakın.
Baskı altında olan dövizde de durum farklı değil. Serbest piyasa denilse de, döviz serbest dalgalanmıyor, MB kontrolünde. Faiz getirisine oranla kemen aynı miktarda kazandırıyor. Bu nedenle her şartta bekleyen para kaybediyor ama mesela taşınmazlar kazanıyor.
Yıllar önce bir arkadaşımla, kara yolu ile Avusturya, Almanya, İtalya’ya gitmiştik. Yugoslavya’daki savaştan kısa bir süre önceydi. Yugoslavya giriş kapısında bir kahve içmiş, bir avuç dolusu kâğıt para ödemiştik. Dönüşte de aynı yerde kahve içmiş, çok daha yüksek bir meblağ ödemiştik. Enflasyon çıldırmış gibiydi. İnsanlara bu şartlarda nasıl yaşadıklarını sormuştum. Maaşlarını alır almaz marketlere koştuklarını ve kuruşuna kadar harcadıklarını söylemişlerdi. Kısa süre sonra da savaş çıkmış ve sonuçta Yugoslavya parçalanmış, bugünkü ülkeler ortaya çıkmıştı.
Yüksek enflasyon insanların yaşamlarını sömüren bir illet. Bunun mutlak düzeltilmesi gerek. Ancak bu zam yolu ile düzeltilebilecek bir illet değil. Ancak paranın değerini ve alım gücünü arttırarak mümkün. Hiç bilmiyorsanız hiçbir şeye zam yapmaz ve piyasada denetimi ve istikrarı kalıcı kılarsanız, düzelme ihtimali yüksek olacaktır. Bu kadar basit olmasa da özet budur. Ancak mutlaka ama mutlaka adalet, güven ortamı, eğitim ve liyakat gerektirir.