İnsanlığın başlangıcından bugüne kadar geçen binlerce yıllık süre içinde insanlar, sürekli olarak, daha iyi olanaklara sahip olabilmek ve daha iyi yaşam koşulları yaratabilmek için yeni ürünler üretmek veya mevcut ürünleri geliştirmek yolunda çaba sarf etmiştir.
Yirminci yüzyılın son teknolojik gelişmelerinin sanayi toplumunu taşıdığı yeri ifade eden “bilgi toplumu” kavramı, gelecek yüzyıla ilişkin öngörülerin de anahtarı konumundadır.
Sosyal, kültürel ve ekonomik yönden gelişmiş kabul edilen ülkelerin en önemli öngörülerinden biri, bilgiye verdikleri önemden gelmektedir. Bu amacın gerçekleştirilebilmesi için, fikri ve sınaî mülkiyet haklarla ilgili hukuki düzenleme ve alt yapının kurulması ile beraber, araştırma ve geliştirmeyi teşvik etmek ve bunun ekonomiye kazandırılması için teknoloji transferini gerçekleştirmek gerekmektedir. 
Bu amaca ulaşmada sadece fikri ve sınaî mülkiyet haklarla ilgili hukuki düzenlemelerin kabulü ve alt yapının kurulmasının yeterli olmadığı açıktır. Bu sebeple, amacın gerçekleştirilmesinin diğer bir adımı da uygulamada ve özellikle yargı erkinde bu alanda kalitenin sağlanmasıdır. Sınai hak alanında yargı kalitesinin sağlanmasında en önemli yapılması gerekenlerden biri de, uygulamanın içinde olan hakim, savcı ve bilirkişilerin uzman seviyesinde olmalarının sağlanmasıdır. Özellikle ilk derece mahkeme aşamasında görevli hakim, savcı ve bilirkişilerin sınai hak alanında uzman olmamaları, yargılama süresini olabildiğince uzatmakta, emek, zaman ve varlık kaybına sebep olmaktadır.
Sınai hak alanında uzman hakim, savcı ve bilirkişinin varlığı, davanın taraflarına güven verir, ekonomik kayıpları önler ve sınai hak sahiplerinin haklarının korunmasını sağlar.
Diğer bir anlatımla, sınai hak alanında uzman hakim, önüne gelen uyuşmazlığın çözümüne sağlıklı ve bilgili yaklaşır, bilirkişi seçiminde özen gösterir ve nihayette kaliteli yargılama sonucunda isabetli karar verir. Örneğin; alanında uzman olmayan bir hakim tarafından görevlendirilen yine uzman olmayan bir bilirkişinin düzenleyeceği rapor, yargılama sonucu kurulacak hükmü olumsuz yönde etkiler. Saniyen, bir tescilli patent hakkına tecavüz davasında atanan bilirkişi; düzenlediği raporunda, önce “tasarım hakkına tecavüz” ibaresini kullanması, sonra da Sınai Mülkiyet Kanunu’nda öngörülen marka ile ilgili hükümlere sayfalarca yer vermesi ve sonuçta da marka hakkına tecavüz olduğu yolunda görüş bildirmesi yanında patent hakkına yer vermemesi gibi.
Konunun önemi, sadece yukarıda belirtilen sebeplerle sınırlı olmayıp, aynı zamanda devletin istikbali ve güvenliğiyle de doğrudan ilgilidir. 
Açıklanan durumun üstte belirtilen soyut bir örnekle sınırlı olmadığı, özellikle bu uyuşmazlıkların çoğunlukla yürütüldüğü bir kısım yargı birimlerinde var olduğunu üzüntü ile belirtmeliyiz.
Adalet Bakanlığı’nın bu konuda yaptığı çalışmaları takdirle karşılamakla birlikte, daha etkin bir yargılama ve sağlanacak yüksek seviyede kalite için alınması gereken eğitim çalışmalarına gereksinim olduğu inancındayız. 
Ailenizle birlikte esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.