Geçtiğimiz hafta bu köşede işlemiştik. Taşın­maz ve kira fiyatlamaları özellikle büyükşehir­lerde misli artışlarla çıldırmış durumda.

Derken birkaç gün önce ani bir yasal değişikliğe gidildi.

Dağ fare doğurdu misali, sadece konut kiralarına özgün kira artışlarını belli şartlarla yıllık %25’le sınır­layan bir hüküm getirildi.

Bu hükümle Temmuz 2022 ve sonrasındaki bir yıl ge­çerli olacak şekilde yapılacak her türlü çatılı konut kira­larında artış %25/yıllıkla sınırlanacak.

Basit örnekleme ile söz gelimi 3 Temmuz 2022’de açıklanacak TÜFE 12 aylık ortalama %40 çıkacaksa, bu­rada bin liralık aylık kira bedeli eski kurala göre bin dört yüz lira olacak iken, %25’lik sınırlama nedeniyle bin iki yüz elli lira olacak.

Haziranda konut ki­rasını %39,33 zamla ödemiş olan kiracı bu­radan istifade edebile­cek mi? Geniş yoruma ve mahkemelerin uy­gulamasına bırakılmış gibi. Cevapsız soru bizde çoktur. Kanun yapıcılar bazen çokça ihtilaf çıksın isterler ve kanunları bu şekilde kabaca, yorum gerek­tirir türden hatta ko­layca anlaşılamayacak cümlelerle sunarlar.

Acele işe de çok zaman şeytan karışır.

İşyeri kiralarında durum;

Bir değişiklik yok, TÜİK tarafından her ay açıkla­nan TÜFE 12 aylık ortalama enflasyon rakamları herhangi bir orana bağlı kalmaksızın kira artışla­rında uygulanmaya devam edecek. Yine basit örnek­leme ile Söz gelimi 3 Temmuz 2022 tarihinde TÜFE ortalama %40 çıktı. Geçmiş ayın kira bedeli 100 bin TL ise sözleşmede 1 Temmuz’da yeni dönemle kendiliğin­den yenileniyorsa aylık 140 bin TL kira ödenecek.

Anlaşılan kiracı­ların damağına bir kaşık bal çalmak­tan başka bir şeye benzemedi bu iş.

Aşağı tükürsen sakal, bu kez de mülk sahipleri ayaklanıyor, mülk fiyatları ile kira tu­tarları arasında bağlantı kurulan şu meşhur 200 ay- 300 ay meselesi vardır. Enflasyonist ortamda kısa sürede kira bedelleri 600 hatta 1000 endeksler gö­rebiliyor.

Bu durumda da marazalar çıkıyor. Mülk sahipleri kiracılarına yönelik hukuk yoluyla hatta hukuku zorlaya­rak ellerindeki boş tahliye taahhütlerini kullanma, evi-işyerini başkasına satarak dava hakkı elde etme ya da on yıllık uzamış dönemin ardından tahliye teşebbüsü gibi yollara zorlanıyor.

Bu tür ihtilafları sahada yaşayanlar olarak taraflara el­bette ki karşılıklı anlayış, sulh ve fedakârlık öneriyoruz. Tüm hukukçulara da uzlaşma/arabuluculuk gibi yargı yolu önce­sini.

Zira pek çok kez ifade ettiğimiz gibi yargı tıkanmış durumda, istinaf mahkemeleri de bu yolu iyice tıkamış durumda, basit ihtilaflar bile 3-5 yıl öncesi neticelenmekten uzak.

Geçtiğimiz yazıda ortalarda kullandığım sözü şimdi son cümleye aktarma zamanı.

“En kötü anlaşma en iyi mahkeme kararından iyidir. “

Kalın sağlıcakla.