Kanun kitabında yazanın, kastettiğinin kapsamını aşan şekilde; ekonomik anlamda zora giren, nakit akışı bozulan şirketlerin hatta şirket ortaklarının, şahısların aleyhlerindeki icra takiplerinin kötü etkilerini durdurmak, keza karşılıksız çek şikayetleri nedeniyle hapis cezası yeme risklerini azaltmak için başvurdukları yol konkordato.

Bir diğer kestirme yol olan ve bir zamanların “moda”’sı haline gelen sermaye şirketleri için “iflas erteleme” 10 yıl kadar önce rafa kaldırıldıktan sonra, şimdilerde neredeyse tek başvuru yolu.

Tabii, konkordato zincirleme etki yaratıyor.  Müşterisi konkordato ilan edip borçlarını çeklerini ödemeyince, önemli miktarlarda riske girip ona vadeli mal ya da hizmet satan sanayici, esnaf, tüccar da nakit akış dengesi bilançosu bozulduğu için bu kez o da konkordato ve benzer sıkışık süreçler yaşıyor.

Zincir bu şekilde uzayıp gidiyor. Uygulamada mahkemeler konkordato tedbirleri isteyen şirketlerin durumuna kabaca bakıp, standart belgeleri raporlara göz atıp üçer aydan altı ay geçici tedbir kararlarını genellikle veriyor. Günümüzde mahkeme veznesine 300-500 bin lira yatırıp başvurup tedbir alamayan şirket yok gibidir.

Öte yandan, vadeli satışlar dünyanın her yerinde risk. Türk piyasalarında iki misli risk. Sektörel olarak misalen tekstil sektöründeyse dört misli risk. Doğruyu söylemek gerekirse üretenin, satanın “çek”, “senet”, “fatura” denen kağıt parçasından öteye hukuken pek de büyük anlam taşımayan belgeye bağladığı ticaretlerde, satışlarda konkordato duvarına çarptığında feryadı bir bakıma kendi kumarıdır. Sağlıksız işleyen vadeli piyasalar sağlıksız sonuçlara gebedir. Bu bakımdan işletmelerin risk faktörlerini ekonomik gerçeklik ve standartlarda tutmaları kendi nakit akış ödemeler dengelerini ayakta tutmaları, her zaman “basiretli tacir” olarak hareket etmeleri konkordatolara karşı en büyük koruyucu unsurdur.

Hukuk dünyasından bürokrasiye, ekonomi yazarlarından danışmanlara konkordato dünyasına ilişkin pek çok ve değişik öneriler gelse de, naçizane gözlem ve 40 yıla varan tecrübelerim dar perspektifle sorunu çözmelere çalışmanın, palyatif tedbir ve değişikliklerin bu sıkıntıları çözmeyeceğini söylüyor.

Ana nokta, ekonomik anlamda açmaza giren, nakit akışı, ödemeler dengesi bozulmaya yüz tutmuş üreten, istihdam sağlayan şirketlere, yani iyi niyetle konkordatoyla yüzleşmiş şirketlere devletin, ya da devlet kontrolünde sermaye yapılarının acil ve etkili biçimde el atmasını sağlamak olmalı.

Bu anlamda şirketlerimizin üst akıl, üst yapı hatta tüm organizasyon tarafından korunmasız, sahipsiz olduğunu üzülerek müşahede ediyoruz. Kaybolan üretim yerleri, beraberinde tedarikçisiyle onlarca, yüzlerce ferileriyle, keza işsizlik.   

Amerika’da Avrupa’da büyük krizlerde denetim organizasyonlarıyla bankalar, şirketler, finans kuruluşlarına sağlanan akıtılan fonlar hovardalık için değil, ülkenin selameti için şüphesiz.

Özetle sorun, esasen üretim kaybı, işsizlik gibi üst ölçek. Devletin mekanizmalarıyla bu büyük üretim kaybını, bu kamusal hale gelebilen sorunu ele alarak nakit dengesi bozulmaya yüz tutan şirketlere yönelik nefes açıcı, koruyucu, denetleyici tedbirleri alması şart. Bir yol daha gösterelim, öyle konkordatoya vs. de gerek yok. TMSF’nin el koyduğu şirketlerde nasıl ki iktisadi bütünlük kararıyla her tür işlem yasağı getirilebiliyor, şirketler denetim altına alınabiliyor, bu tür şirketler için de başlangıçta masrafsız, fonsuz biçimde benzer kararlar alınarak önleri açılabilir. Sonuçta ülke ekonomisi kazanır, herkes de bundan şüphesiz istifade eder.  Saygılarımla.