Evlenen çiftlerin ekseriyeti evlilik başında veya süresince “mal rejimi” seçmedikleri için kanuni rejim devreye giriyor. Mal rejimini işaretlemek, seçmek, değiştirmek ananelere göre (!) bir nevi “ayıp” kabul ediliyor.

Hal böyle olunca tarafların rejimi, “kanun tarafından kabul edilmiş sayılan” rejim kapsamına giriyor.

Yeni Medeni Kanunu’muz 2002’de köklü değişikliklerle yürürlüğe girdi malum. Bu tarih öncesinde eşler arasında eğer başka türlü rejim belirlenmemiş ise mal ayrılığı rejimi var kabul ediliyordu. Ama bu tarihten sonraki evliliklerde doğal rejim artık “edinilmiş mala katılma rejimi.”

Yani evlilik sırasında edinilen (miras- birtakım bağışlamalar gibi istisnalar hariç) tüm mallarda çiftlerden her birinin diğerinin malında yüzde 50 hakkı var. Dolayısıyla 2000’li yılların sonlarına doğru boşanmalarla birlikte mal davaları sayısı resmen patladı.  Günümüzde de Aile Mahkemelerinin iş yükü, eski eşler arasında cereyan eden bu tür “alacak verecek” içerikli davalarla dolu.

Kanun ayrıntıları düzenlemediği için önemli detaylar elbette Yargıtay kararları ile netleşmeye başladı. Mesela, eşlerden biri tüm birikimini yöneticisi olduğu şirkete aktardığında ne olacak? gibi önemli soruların cevabı yavaş yavaş oturmaya başlasa da, halen epey açık hüküm var.

Kanun, rejim bir yana sahada daha büyük bir problem var.

Mal rejimi ile ilgili eşlerden birinin diğeri aleyhine açtığı davada, davaya bakan hakim boşanma davasının sonucunu beklemek zorunda.

Çekişmeli tür boşanma davası yerelde iki sene sürmekte ortalama. En az bir o kadar da istinaf ve Yargıtay süreci. Etti mi dört sene? Şansları varsa, karar bozulmamışsa bu da.

Dört beş sene sonra da mal rejimi davasını gören hakim, tarafların geriye doğru 15-20 sene içindeki mallarının şirketlerinin hesaplarına dair incelemeler başlatıyor. Bu tür incelemelerin sonuç vermesi, ardından istinaf-Yargıtay süreçlerinden geçmesi de bir o kadar.

Geçti mi bir 10 yıl.

Sonuçta mal rejimi davasında anlaşamayan çiftleri, özellikle büyükşehirlerde bir on yıllık çileli süreç bekliyor. İnsanlar elbette ki bu süreçte büyük yıpranıyorlar.

Adalet mekanizması hukuk, ceza- idari pek çok dava türlerinde olduğu gibi, özellikle vatandaşın gündelik yaşamında çok önemli yer tutan bu tür uyuşmazlıklarında da etkin çözüm üretmekten fersah fersah uzakta. Yüzümüzü çağdaş rejimlere mukayeseli rejimlere sistemlere ön tahkime özendiren sistemlere göz atma zamanı geçiyor.

Neticede her zaman belirttiğimiz gibi. Vatandaşa mesajımız, En kötü uzlaşma, en iyi mahkeme kararından iyidir. Bakanlığa ya da karar vericilere mesajımız da “milleti süründürmeyin, çare bulun.”

Saygılarımla.