Ekonomimizin, insanımızın, toplumumuzun 21. yüzyılın rekabetçi ortamında her alanda gelişmiş seviyeler yakalaması, yoksulluk yolsuzluk işsizlik ve daha pek çok alanda mücadelelerden galip gelebilmek gibi büyük hedefler için evvela birey ve devletin elbette ki daha güçlü olmasına, büyümeye ihtiyaç var.

Ekonomimizin, insanımızın, toplumumuzun 21. yüzyılın rekabetçi ortamında her alanda gelişmiş seviyeler yakalaması, yoksulluk yolsuzluk işsizlik ve daha pek çok alanda mücadelelerden galip gelebilmek gibi büyük hedefler için evvela birey ve devletin elbette ki daha güçlü olmasına, büyümeye ihtiyaç var.
Güçlü olmanın yolu da güçlü bir hukuk devleti inşası ihtiyacından geçiyor.
Bu ihtiyaçtan yola çıkılarak da Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından geçtiğimiz hafta açıklanan adına “İnsan hakları eylem planı” denen açıklama ve belgelere ufak bir göz atıyoruz.

“Özgür birey, güçlü toplum, daha demokratik bir Türkiye» vizyonuyla hazırlandığı belirtilen eylem planının iki yıl içerisinde kademe kademe hayata geçirileceği, takvimin ise on onbeş gün içerisinde açıklanacağı belirtildi. Basın ve sosyal medyada da epey yer bulan eylem planında sürecin sonunda 9 amaç, 50 hedef, 393 faaliyeti içeren bir belge olduğu belirtiliyor ve şu başlıklar öne çıkıyor ;
İnsan, doğuştan sahip olduğu vazgeçilmez haklarıyla yaşar. Devletin temel amaç ve görevi, bu hakları korumak ve geliştirmektir.
İnsan onuru, bütün hakların özü olarak hukukun etkin koruması altındadır.
Dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebepler temelinde hiçbir ayrımcılık söz konusu olmaksızın herkes hukuk önünde eşittir.
Kamu hizmetinin herkese eşit, tarafsız ve dürüst biçimde sunulması, bütün yönetsel faaliyetlerin temel özelliğidir.
Mevzuat, tereddüt doğurmayacak şekilde açık, net, anlaşılır ve öngörülebilir kurallar içerir, kamu otoriteleri bu kuralları hukuk güvenliği ilkesinden ödün vermeden hayata geçirir.
Sözleşme özgürlüğüne, hukuki güvenlik ilkesi ve kazanılmış hakların korunması prensibine aykırı olarak hiçbir şekilde müdahale edilemez.
Devlet, girişim ve çalışma hürriyetini rekabete dayalı serbest piyasa kuralları ile sosyal devlet ilkesi çerçevesinde korur ve geliştirir.
Adli ve idari işleyiş; masumiyet karinesi, lekelenmeme hakkı ve ceza sorumluluğunun şahsiliği ilkelerini koruyan, gözeten ve güçlendiren bir yaklaşımı merkezine alır.
Hiç kimse, başkalarının kişilik haklarına saygı göstermek suretiyle yaptığı eleştirisi veya düşünce açıklaması nedeniyle özgürlüğünden yoksun bırakılamaz.
Bağımsız ve tarafsız yargı ile korunan hukuk devleti, hak ve özgürlükler ile adaletin teminatı olarak her alanda tahkim edilir.
Haklarının ihlal edildiğini iddia eden herkes, etkili kanun yollarına zahmetsiz şekilde erişebilmelidir. Adalete erişim, hak ve özgürlüklere saygının merkezindedir.”
Özellikle hukukçu gözüyle plan ve cümlelere göz attığımızda sayılan amaç ve ilkeler yabancı gelmiyor.
Zira bu amaç ve ilkelerin neredeyse tamamı mevcut Anayasamızda olsun, tanıdığımız, kurallarımıza giren uluslararası sözleşmelerde, AİHM gibi uluslararası yargı yerlerinin yargı kararlarında , hatta Yargıtay ve dahi yerel mahkemeler kararlarında dahi “zaten mevcut.”
O zaman sıkıntı nerede derseniz ?

İnsanda diye özetleyeyim. Kafalarda, niyette,
kararlılıkta, uygulamada, samimiyette.

Amerikan Anayasasındaki aan temalar hükümler neden yüz yıllar boyu değişmez ? ,sair gelişmiş muasır medeniyetler coğrafyalarında da keza Anayasalar neden yıllanmıştır.? Niçin sıkça kurcalanmaz ? gerek görülmez .? Biz Anayasamızı bile her iki senede bir masaya yatırıp orasını burasını kurcalar olunca çok mu ileri gideceğiz ?otomatikman çok mu demokratikleşeceğiz.? Dünyanın en demokratik Anayasasını, mevzuat ve kurallarını istediğiniz kadar istediğiniz şekilde icat ve derpiş edin , samimiyetle yaşama geçirmedikten sonra işin ehemmiyeti tartışılır !. Kural koyma ve uygulamada en küçük toplum aileden başlayarak ciddiyet ve samimiyet tavandan başlar .
Fikri temelde artık 21 yüzyülda aile dahil “toplum” kavramı dahi daha çokça tartışılmaya başladı, “fert” hak ve özgürlükleri öne çıktı. Pek çok zaman ısrar ve istikrarla yazdığım ve de yazmaya devam edeceğim gibi kural koyucular, yönetenler , örnek olması gerekenler, yazılı çizili kurallara sadık kalmayıp halktan aksini istediklerinde, kurallar zaten “gevşek” demektir. Kuralları “gevşek” olan tüm sistemlerse “hasta” sistemlerdir. Hastalığın çtedavisi için yine kurallarla oynanıp sıkça kural değiştirme yolu elbette doğru yol değildir.
Temel insan hakları,Demokratik, laik, Hukuk devleti ilkesine yönelik sıkıntılar, Hakim Savcı bağımsızlığı ve teminatını sağlama ve istikrarla güvenceye alma, görevlere atamada liyakat ölçüsü, yolsuzluklarla mücadele gibi pek çok hayati ilke ve uygulamalarda yaşanan sıkıntı ve tartışmalar malumdur. Bu alanda ileriye gitmede , mücadelede yeni kurallara mı ihtiyaç vardır.?
Sonuç olarak, Hiçbir siyasi gaye gütmeden birey ve toplumumuzun geleceği ve sıhhati için atılacak her adımın vatanını milletini seven her birey gibi elbette yanındayız.
Ancak koyduğumuz kuralların başta kuralı koyanlar ve yöneticilerce göz göre göre çiğnenmesi kuralların bütün samimiyetini ciddiyetini ve tabi uygulanabilirlik yeteneğini de pek çok örneği görüldüğü üzere ,
ÇÖPE ATAR.
En derin saygılarımla.