Geçen hafta hukukçulara en çok sorulan, danışılan popüler soruydu başlık.

Zira epey süredir işverenler, çıkış yapmak isteyen personelini arabulucuya yönlendiriyor, işveren ve personel bir diğeri hakkında karşılıklı  (işe iade , kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, işçilik, fazla mesai, yıllık izin ücreti, genel tatil, haftalık tatil ücretleri, prim alacağı, yol, yemek gibi feri alacaklar, hatta mobing hususlarında dahi) ibra eden tutanaklar düzenleniyordu. 

Sonuçta işçi alacakları ve tazminatlar için arabuluculuk tutanağında kararlaştırılan hususlarda (çok istisnai haller hariç) dava açılamayacağına dair Kanun hükmü bulunduğu için arabulucu ücretine katlanan işveren kendisini daha huzurlu hissediyor, personel de hukuk, dava, avukat masraflarından kurtulduğu, alacağına hemen kavuşabildiği, işsizlik ve sair hakları korunduğu için mutlu hissediyordu.

Yukarıda bahsi geçen arabuluculuk işlemlerini İhtiyari (zorunlu olmayan) arabuluculuk olarak niteliyoruz. İhtiyari arabuluculukta diğer tarafın itirazı yoksa arabulucuyu iki taraftan biri seçebiliyor ki uygulamada yüzde 99 işverenin seçtiği ve yine ücretini işverenin ödediği arabulucu oluyor.

Zorunlu arabuluculukta ise uyuşmazlık yaşayan taraf adliyede ya da UYAP vasıtasıyla arabuluculuk kurumuna başvuruyor ve arabulucuyu sistem atıyor. Arabulucu diğer tarafla temasa geçiyor, görüşmeler başlıyor. İş, kira, tüketici, alacak davaları gibi uyuşmazlıklarda dava açmadan önce zorunlu olarak arabulucu huzurunda anlaşamama zaptını almak şart.    

Bu kısa izahtan sonra geçtiğimiz haftaya gelelim;

İş davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin geçtiğimiz günlerde (Aralık 2024) yayımlanan bir kararı gerek hukuk, gerek iş çevrelerinde epey yankılandı. Tabii basın da fevkalade ilgi gösterdi. Zira, ihtiyari arabuluculukta oynanan oyun ya da kurulan bu düzene Yargıtay başka perspektifler getirmişti.

Yargıtay özetle, “Her arabuluculuk tutanağı, yasal anlamda güvenli bir kesinleşmiş mahkeme kararı gücü ve teminatı anlamına gelmez” dedi.  

Doğal olarak da gerek hukuk gerek, iş çevrelerinde bir tereddüt oluştu. “Biz acaba personel fesihlerini arabuluculuk kurumunda yaptırırken boşa mı emek masraf ediyoruz, kürek çekiyoruz” sorusu.

Hemen açıklık getirelim. Hukukçular olarak yüzde 90 iştirak ettiğimiz görüş, “Yargıtayımız, iş sözleşmesi ilişkisi devam ederken yapılan feshe bağlı olan alacaklar, arabuluculuk anlaşmasına konu edilemez” diyor. “Eğer ortada bir fesih yoksa taraflar arasında bir uyuşmazlık da yoktur” diyor. Özetle karar “tüm ihtiyari arabuluculukların hukuka aykırı olduğunu iddia etmiyor.”

İki taraf da iş akdinin feshine karar vermiş, ücret ve tazminatları müzakere etmişler ve anlaşmışlar. “Uzlaşmazlığa konu olan bu harici anlaşmalarını” ihtiyari yolla arabulucu tutanağına anlaşmasına geçirmelerinin önünde bir engel yine yok. Bu tutanak da yine pek çok açıdan bir mahkeme kararı gücünde.  

Ancak, kanunu dolanarak, kötüye kullanarak iş akdi devam ederken ya da hukuka, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka aykırı biçimde sonuç doğuran sözleşmeler, arabulucu huzurunda da Noterde de yapılsa hukuken sorunlu belgelerdir. Yargıtay kararına konu olay da, zaten bu sorunlu belgeyi işaret etmektedir. İşaret ederken de yol gösterici ilkeler isabetli şekilde vurgulanmıştır.

Yüzlerce, binlerce personeli işten çıkarırken toplu sünnet merasimi gibi arabulucu tutanaklarının imzasında tutun da , meslek ilke ve kurallarını çiğneyerek alınması gereken asgari ücretleri haksız rekabet ve yasa dışı uygulamalarla almayan, beş kuruşa tamah ederek mesleğinin onurunu çiğneyen (azınlık) arabulucular da çokça konuşuluyor.

Memlekette her kademede her meslek ve kurumda olduğu gibi arabuluculuk kurum ve uygulamasında da yeterli ve etkin denetim olmadığı ve aç gözlülük her kavramın önüne geçtiği için kötüye kullanımların önünü kesmek maalesef mümkün olamıyor.

“En kötü anlaşma en iyi mahkeme kararından iyidir.” Öz sözüyle, yargının yükünü hafifletmek, vatandaşların şirket ve kurumların bir diğeri ile uyuşmazlığını arabulucunun olumlu katkısı ile çözümlemek gibi pek çok yararı ve kutsal sayılabilecek bir kurumu bile, hukuku dolanma yoluyla berbat etmek, övünülecek bir husus olmamalı.

Derin saygılarımla.

Geçen hafta hukukçulara en çok sorulan, danışılan popüler soruydu başlık.

Zira epey süredir işverenler, çıkış yapmak isteyen personelini arabulucuya yönlendiriyor, işveren ve personel bir diğeri hakkında karşılıklı  (işe iade , kıdem tazminatı, ihbar tazminatı, işçilik, fazla mesai, yıllık izin ücreti, genel tatil, haftalık tatil ücretleri, prim alacağı, yol, yemek gibi feri alacaklar, hatta mobing hususlarında dahi) ibra eden tutanaklar düzenleniyordu. 

Sonuçta işçi alacakları ve tazminatlar için arabuluculuk tutanağında kararlaştırılan hususlarda (çok istisnai haller hariç) dava açılamayacağına dair Kanun hükmü bulunduğu için arabulucu ücretine katlanan işveren kendisini daha huzurlu hissediyor, personel de hukuk, dava, avukat masraflarından kurtulduğu, alacağına hemen kavuşabildiği, işsizlik ve sair hakları korunduğu için mutlu hissediyordu.

Yukarıda bahsi geçen arabuluculuk işlemlerini İhtiyari (zorunlu olmayan) arabuluculuk olarak niteliyoruz. İhtiyari arabuluculukta diğer tarafın itirazı yoksa arabulucuyu iki taraftan biri seçebiliyor ki uygulamada yüzde 99 işverenin seçtiği ve yine ücretini işverenin ödediği arabulucu oluyor.

Zorunlu arabuluculukta ise uyuşmazlık yaşayan taraf adliyede ya da UYAP vasıtasıyla arabuluculuk kurumuna başvuruyor ve arabulucuyu sistem atıyor. Arabulucu diğer tarafla temasa geçiyor, görüşmeler başlıyor. İş, kira, tüketici, alacak davaları gibi uyuşmazlıklarda dava açmadan önce zorunlu olarak arabulucu huzurunda anlaşamama zaptını almak şart.    

Bu kısa izahtan sonra geçtiğimiz haftaya gelelim;

İş davalarına bakan Yargıtay 9. Hukuk Dairesi’nin geçtiğimiz günlerde (Aralık 2024) yayımlanan bir kararı gerek hukuk, gerek iş çevrelerinde epey yankılandı. Tabii basın da fevkalade ilgi gösterdi. Zira, ihtiyari arabuluculukta oynanan oyun ya da kurulan bu düzene Yargıtay başka perspektifler getirmişti.

Yargıtay özetle, “Her arabuluculuk tutanağı, yasal anlamda güvenli bir kesinleşmiş mahkeme kararı gücü ve teminatı anlamına gelmez” dedi.  

Doğal olarak da gerek hukuk gerek, iş çevrelerinde bir tereddüt oluştu. “Biz acaba personel fesihlerini arabuluculuk kurumunda yaptırırken boşa mı emek masraf ediyoruz, kürek çekiyoruz” sorusu.

Hemen açıklık getirelim. Hukukçular olarak yüzde 90 iştirak ettiğimiz görüş, “Yargıtayımız, iş sözleşmesi ilişkisi devam ederken yapılan feshe bağlı olan alacaklar, arabuluculuk anlaşmasına konu edilemez” diyor. “Eğer ortada bir fesih yoksa taraflar arasında bir uyuşmazlık da yoktur” diyor. Özetle karar “tüm ihtiyari arabuluculukların hukuka aykırı olduğunu iddia etmiyor.”

İki taraf da iş akdinin feshine karar vermiş, ücret ve tazminatları müzakere etmişler ve anlaşmışlar. “Uzlaşmazlığa konu olan bu harici anlaşmalarını” ihtiyari yolla arabulucu tutanağına anlaşmasına geçirmelerinin önünde bir engel yine yok. Bu tutanak da yine pek çok açıdan bir mahkeme kararı gücünde.  

Ancak, kanunu dolanarak, kötüye kullanarak iş akdi devam ederken ya da hukuka, kanunun emredici hükümlerine, ahlaka aykırı biçimde sonuç doğuran sözleşmeler, arabulucu huzurunda da Noterde de yapılsa hukuken sorunlu belgelerdir. Yargıtay kararına konu olay da, zaten bu sorunlu belgeyi işaret etmektedir. İşaret ederken de yol gösterici ilkeler isabetli şekilde vurgulanmıştır.

Yüzlerce, binlerce personeli işten çıkarırken toplu sünnet merasimi gibi arabulucu tutanaklarının imzasında tutun da , meslek ilke ve kurallarını çiğneyerek alınması gereken asgari ücretleri haksız rekabet ve yasa dışı uygulamalarla almayan, beş kuruşa tamah ederek mesleğinin onurunu çiğneyen (azınlık) arabulucular da çokça konuşuluyor.

Memlekette her kademede her meslek ve kurumda olduğu gibi arabuluculuk kurum ve uygulamasında da yeterli ve etkin denetim olmadığı ve aç gözlülük her kavramın önüne geçtiği için kötüye kullanımların önünü kesmek maalesef mümkün olamıyor.

“En kötü anlaşma en iyi mahkeme kararından iyidir.” Öz sözüyle, yargının yükünü hafifletmek, vatandaşların şirket ve kurumların bir diğeri ile uyuşmazlığını arabulucunun olumlu katkısı ile çözümlemek gibi pek çok yararı ve kutsal sayılabilecek bir kurumu bile, hukuku dolanma yoluyla berbat etmek, övünülecek bir husus olmamalı.

Derin saygılarımla.