Takvimler Haziran 2011‘i gösterirken, kısa süre önce şampiyon olmuş Bursaspor’a operasyon! çekildi.

Aralarında milletvekili, hukukçular, iş adamları, siyasi büyüklerin yakın akrabaları olan 40’a yakın kişiye göz altı kararı verilmişti. Bunlardan biri de bendim. Kulübün hukuktan sorumlu yönetim kurulu üyesi sıfatıyla.

Ofisimden aldılar beni. Tarz hiç hoş değildi.  Üst araması, hastanede işkence kontrolü, 5 m2’lik bir kodeste çaysız sigarasız özgürlükten mahrum, gelecek endişeleri dolu geçen 48 saat.

Sonrasında Polis ifadesi alınmadan savcılığa sevk, savcılıkta 10 saate yakın bekleyiş. Ardından gecenin 2’sinde yine savcılıktata ifade alınmaksızın, hangi suçla suçlanıldığını bilmeksizin Sulh ceza hakimi huzuruna çıkış.

Hukuksuzlukların biri bin parça. Üstelik 40 yıllık hukukçuya. Aralarında toplumda itibar sahibi olan ama hayatında hiçbir suça bulaşmamış tertemiz namuslu haysiyetli insanlara.  

Hakim, “Bursaspor’la maddi bağınız var mı?” dedi sadece. Ben de “Üç, dört davasına avukat olarak müdahil oldum ama kulübe vergi yasalarına göre kesmek zorunda olduğum ve kestiğim (10.000.00TL gibiydi) ufak meblağı da aynı günkü bağış makbuzuyla bağışladım” diye cevap verdim.  “Bu kadar mı?” dedim. “Evet, bu kadar” dedi hakim. Klasörler dolu evraklar arasından benim neyle suçlanılacağım konusunda gecenin o saatinde, sanırım hakimin de bilgi ve fikri yoktu.

Kararını açıkladı; Serbestmişim. Ailemle dostlarımla gece yarısı kucaklaştık, ağlaştık. Bu telaşelerin hangi kanuni fiili gerekçeyle yaşandığı hususunda kimsenin fikri yoktu.

Ama Kulüp başkanımız, genel müdürümüz, biri eski iki yönetici abilerimiz tutuklandı. İki gün sonra da tutuklanma kararının “hatalı” olduğu üst mahkemece anlaşıldı, onlar da serbest kaldılar.

Savcı durmadı, dava açtı Ağır Ceza’da.  Davada, Bursaspor suç örgütü suçlaması,  zimmet vs TCK ‘da kaç tane madde varsa sıralanmıştı. Eski yeni tüm yöneticilik yapmışlara 15-20 yıl hapisler istenen, gerçeklerden kopuk enteresan bir iddianame belgesi.

Dava, kısa sürede beraat kararıyla sonuçlandı. Yıl sanırım 2013’tü.  Dosyada araştırmada en ufak bir suç, suçlu bulunamamıştı. Ama rahmetli başkanımız, beraat kararını göremeden vefat etmişti.

Kararı beğenmeyen bu savcımız, mahkeme savcısının aksi görüşüne rağmen kararı dışarıdan temyiz etti. Sonrasında temyiz eden ve tüm bu usulsüz soruşturmayı başlayıp yürüten savcının tescilli FETÖ’cü olduğu anlaşıldı. Bu kez savcı içeri alındı, uzun süre hapis yattı, görevden uzaklaştırıldı.

Beraat kararı verilen yaklaşık 40 kişiden 38‘i, iki kişinin kulübe yaptıkları, verdikleri karşılığını alamadıkları (araç kiralama gibi) hizmet işleri bir daha araştırılsın diye (7 sene sonra) karar kısmi bozma ile geri geldi. Tekrar incelendi. Herhangi bir suç unsuruna rastlanmadığı anlaşıldı.

Yıllar sonra bu olayın belgeseli yapıldı. Sinemalarda gösterime girdi. Ben de rol aldım. Halen Youtube’da izlenebiliyor.

Bu mağduriyetlerin karşılığı mı? Araştırdım, birkaç bin lira tazminat alabiliyoruz. Ne kadar kızsam da genel bütçeden çıkacak bu para. Kıyamam yetimin hakkına, açmam kendim için dedim.

Yazdıklarımda en ufak abartı yoktur. Aynen ve fazlası yaşanmıştır, şahidim.

Evet ne diyorduk.

Gözaltılar, tutuklamalar, hak ve hukuk. Yaşadıklarımdan sonra ne zaman büyük operasyonlara denk gelsem, pek çoğunda içimde derin bir şüphe oluşmuştur.  

Özellikle hak hukuk tanımayan FETÖ terör örgütünün, adli teşkilatı, emniyet kurumlarını neredeyse ele geçirdiği dönemde pek çok benzer operasyonlarda ve işte geçen süreçler yukarıdaki hikaye ile benzer.  

Mahkemeler halk adına, hukuka, yasalara uygun, yeminlerine uygun, bağımsız, vicdani kararlar verir, yani vermeli.   

Ve tarih, halk adına yasalara göre verilmesi gereken kararları, halkın, yani milli iradenin elinden almaya yeltenenlerin hazin sonlarını çok kez yazmıştır.

Öncelikle adalete, dahası ilahi adalete her zaman inancımızı muhafaza edeceğiz.

Hakkın hukukun ve milli iradenin ülkemizde ve dünyamızda, sağlam ve tartışmasız biçimde solunacağı yıllar dileklerimle, yaklaşan Ramazan Bayramınızı en içten dileklerimle kutluyorum.