Ekohaber Gazetesi’nde, geçmişte iki ayrı tarihte, “Alevi İnancı Hak ve Özgürlüğü” başlıklı makalelerim yayımlandı. Bu makalelerde, “Cemevlerine Hukuki Statü Tanınması” konusu yer almaktadır.
T.C. Devleti Cumhurbaşkanı Sayın Recep Tayyip Erdoğan 7.10.2022 tarihinde kamuoyuna yaptığı açıklamada; Alevi ve Bektaşi toplumuna yönelik olarak cemevlerinin yasal statüye kavuşturulacağı ve “T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı Alevi ve Bektaşi Kültür ve Cemevleri Başkanlığı” kurulacağı ifade edilmiştir. Söz konusu açıklama ile, Alevi ve Bektaşi inanç sahiplerine yönelik öğreti, kurumsallaşma ve devlet desteği sağlanacaktır.
Gerçekte geç de kalınsa; ayrılığa düşenleri kucaklamak, kalplere huzur vermek, kendini bilmek ve erdem ve doğruluğa yol almak için güzel bir başlangıç olsa gerek.
İnsan hakları ve demokrasi arasında biri olmazsa diğeri de olmaz ilkesi vardır. Bireyin tanı olarak gelişebilmesi için insan haklarına ihtiyaç vardır. Bu hakların sadece varlığı yeterli olmayıp, aynı zamanda demokratik bir toplum da kullanılması da gerekmektedir. Söz konusu ilkelerin demokratik toplumda yaşam bulabilmesi için insan hakları konusunda bireylerin gönüllü desteğine ihtiyaç bulunmaktadır.
İnsan hakları arasında düşünce, vicdan ve din özgürlüğü hakları da yer alır. Buna göre, düşünce, din ve inanç özgürlüğü, hiçbir dini inanca sahip olmama, inanan kişilerin de ibadet veya dini bir törene katılmama haklarını da içermektedir. Bununla beraber ibadet, din veya inanış özgürlüğünün bir uzantısıdır. Din ve inanç özgürlüğü ise, ancak laik devlet düzeni ile güvenceye alınabilir.
Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 18’inci maddesinde herkesin düşünce vicdan ve din özgürlüğü hakkı olduğu kabul edilmiştir. Türkiye Cumhuriyeti 1982 Anayasası’nın ikinci bölümünde temel hak ve özgürlükler arasında din ve vicdan, düşünce ve kanaat özgürlüğüne yer vermiştir. Anayasanın 24’üncü maddesi aynen şöyledir: “Herkes ,vicdan ,dini inanç ve kanaat hürriyetine sahiptir.” Anayasada öngörülen bu hakların uygulaması bazı istisnalar ve son zamanlarda yapılan iyileştirmeler dışında, Sünni İslam öğretisi ile sınırlı kalmış ve özellikle en fazla ihmal edilen ‘inanç’ grupları ya da sahiplerine yönelik bir öğreti, kurumsallaşma ve devlet desteği sağlanmamıştır.
1923 yılında imzalanan Lozan Antlaşması’na göre, Türkiye’de Museviler, Ermeniler ve Rumlar azınlık olarak tanımlanmıştır. Bu azınlıklar statünün getirdiği hak ve özgürlüklerden yararlanmaktadır.Bunlar kendi dinleriyle ilgili ibadetlerini serbestçe yerine getirmekte ve kutsal günlerinde tatil yapmaktadırlar. Bunun dışında, Lozan Antlaşması’nda ismi belirtilmemiş de olsa bazı inanç grupları da diğerleriyle birlikte aynı haklardan faydalanmaktadırlar. Nitekim, devlet tarafından cemevleri inşası ve kanaat önderi atanması için ayrılan ödenekten yoksundurlar. Türkiye’de azınlık sayılmayan birinci sınıf “Anayasal vatandaş” temelinde Alevi ve Bektaşiler önemli bir nüfusa sahiptirler. Alevilik ve Bektaşilik bir din değil, farklı bir kültür ve inanış sahiplerini ifade eder. Alevi ve Bektaşiler de kendi kültür ve inançları alanında öğreti, kurumsallaşma ve devlet desteğinden halen yoksundurlar.
Cumhuriyetin kuruluşundan günümüze kadar çok zaman geçti, haksız bir ayrımcılık gördüler, bu ayrımcılık bireysel olarak değil, toplumsal düzeyde devam etmektedir. Anayasa ile herkesin hak ve özgürlüklerinin korunması ilkesini Alevi ve Bektaşi inanç sahibi vatandaşlarımız için de öncelikle ve zaman kaybetmeden uygulamaya koymak bir Anayasal görevdir. Yapılacak yasal düzenleme ile bunun gerçekleşecek olması, toplumsal barış ve beraberliğe büyük bir katkı sağlayacaktır.
1980 Sonrası hakim olarak Manise ili Alaşehir ilçesinde görev yaparken, Adalet Bakanlığından gelen bir yazı ile,”Alevilik” konusunda bir seminer verdim. Daha sonra yıllar geçti, 2012 yılı yaz ayında bir akşam üstü, sayın Prof. Dr. İzzettin Doğan ile Balıkesir ili Altınoluk ilçesi deniz sahilindeki Elbis Otelinde bir söyleşimiz oldu. Muhterem beyefendiye yaklaşık şu ifadeyi kullandığımı halen hatırlıyorum, “Çok acı ki, bizler Aleviliği halen tam olarak bilmiyoruz. Bu durumda; a) Alevilerle ilgili eşitlik ve ayrımcılık yapmama ilkelerinin geliştirilmesi, b) Alevilerle ilgili inanç özgürlüğünün gerçek anlamda sağlanması için öğreti, kurumsallaşma ve Devlet desteğinin sağlanması, c) Alevi inancı ile ilgili hakların ve kültürlerin hem korunması hem de yaşama geçirilmesi için gerekli düzenlemelerin ve çalışmaların yapılması ivedilikle yerine getirilmeli..”
Nihayet, karanlığı eriyen gecenin, ışığı gelen güneşle yeni bir günün müjdesi açıklanan yasal düzenlemenin kabulü ile alınmış olacaktır. Şimdiden, hem yasa tasarısını hazırlayacak olanları hem de Türkiye Büyük Millet Meclisinde yasayı kabul edecek olan milletvekilleri ile uygulayacak olanları tebrik eder, şükranlarımızı sunarız.
Ailenizle birlikte yürekten esenlik ve mutluluklar diler, en içten saygılarımızı sunarız.