Yıl sonu son yurtdışı ziyaretini yine İtalya’ya, iş yapmış olduğumuz firmaya, henüz üniversite öğrencisi olan oğlumla gidiyoruz.

İşlerimizi bitirdikten sonra bir türlü keşfedemediğimiz o etkileyici Roma’da bir gün geçirip en geç ertesi gün, en son uçakla ülkemize dönmeyi planlıyoruz.

Dönüş günü hava durumu her saat ve dakika yağışlı gösteriyor, yağan yağmur ise sağanak niteliğinde, şemsiye de bir yere kadar.

Büyükşehirlerde ge­zilecek yer mi yok, gez gez bitiremezsin ama iyi de dil bilmek gereki­yor. Her zaman onu söylüyorum, ne varsa gençlikte var.

Balmumu müzesi varmış, gidelim mi? Gi­delim… Vincent van Gogh’un 500 eseri sergileniyormuş, gidelim mi? Gide­lim…

Bir de ünlü bir meydanda lunapark kurulmuş, görelim bakalım.

Büyükşehir olmak ayrı, sanat şehri olmak ayrı şey.

Balmumu müzesinden başlıyoruz… Yüzlerce şöhret olmuş müzisyen, ressam, sporcu, bilim insanı ve devlet adamı, tarihten günümüze kimi ararsan oradalar.

Kimisine hayranlık ile bakı­yorum, kimisine gülüyorum. Üstelik onlar ile konuşmak ser­best, ben de konuşuyorum.

Hitler ile Mussolini bir ara­dalar, onlara çıkışıyorum. Yaşa­yanlara ise soruyorum ne olacak dünyamızın hali?

Balmumu sergisine, ruhları gitmiş kendileri kalmış şöhret­ler topluluğu da diyebiliriz.

Ama ülkemizden hiç kimse yok, hani öyle şahıslar var ki kerameti kendinden menkul (isim vermeyeyim) ama bizden bir Atatürk bile yok.

Müze çıkışında hatıra defterine Atatürk’ü de yapın diye yazıyoruz umarım işe yarar.

Benim için, nerede ise resimlerinin tamamının sergilen­diği Van Gogh müzesini gez­mek piyango gibi bir şey.

“Boyun mu uzadı?” diye sordu anlattığım arkadaşlar.

Cevap veriyorum evet. Şaka bir tarafa bire bir, bir metre mesafeden bu değerli tabloları görmek, ressam ve eserlerini seven benim için müthiş bir haz.

Aynı zamanda bu resimlere bakarken onlara boya fırlatan çevreci aktivistler aklıma geldi ve onların mesajını anlamaya çalıştım.

‘Bu tablolar sizin için ne kadar önemli ise doğa da bizim için o kadar önemli, doğaya vahşi bakanlar için biz de sizin değerlerinize vahşi davranırız’ mesajının hissiyatı ile Van Gogh’un eserlerini seyrettim.

Elbette çook sıkılaştırılmış bir güvenlik eşliğinde.

Son durağımız lunapark. Çocukluğumda parasızlık­tan atamadığım halkaları attım, hediye almak için oyuncak balık tuttum, gençlik yıllarımda çalıştı­ğım oyuncak silah standın­dan hedefleri birer birer vurdum, hani utanmasam hayatımda hiç binmediğim atlı karıncaya binmek geldi içimden.

Bu arada anlatmadan geçemeyeceğim ilginç bir olay yaşadık; Venedik ten Roma’ya giderken Venedik tren istas­yonunda, oğluma müzik lisesi öğrencileri nerelisiniz ve ül­kenizin milli marşını söyler misiniz teklifine oğlum “baba ne dersin?” deyince seve seve deyince 15 kadar İtalyan genç ve öğrencileri öğret­menleri ile birlikte; baba oğulun is­tiklal marşını büyük bir alaka ile dinleyip alkışladılar...

Bizlerde baba oğul gönlümüzdeki ay yıldızı gökyüzünde hayal ederek bir anlamda milli olduk…!!!

Neticede, “müşteri ziyareti akraba ziyareti kadar önemlidir...” koşullar ne olursa olsun, keyifli hale getirmek de elinizdedir…

CUMHURİYETİMİZİN DE 100. YILINI KUTLAYACAĞIMIZ 2023 YILI BÜTÜN İNSANLIĞA HAYIRLI UĞURLU VE SAĞLIKLI BEREKETLİ OLSUN…