Son on gün, benim için oldukça özel bir deneyimdi. Milli Eğitim Müdürlüğü İnovasyon Merkezi'nin düzenlediği Liseli İnovatif Girişimciler Eğitim Programı kapsamında üç ayrı okulda liseli gençlerle bir araya geldik. İlk olarak Bursa'nın tüm okullarından gelen girişimci gençlerden oluşan bir grupla buluştuk, ardından Hürriyet Mesleki ve Teknik Anadolu Lisesi ve Çınar Anadolu Lisesi öğrencileriyle bir araya geldik.
"Bir His Yolculuğu" başlıklı söyleşilerimde gençlerle buluşmak, benim için ayrı bir heyecan oluyor. Son 10 yılda Türkiye genelinden gelen davetlere olumlu yanıt vererek ilkokullardan üniversitelere, sivil toplum kuruluşlarına kadar çeşitli platformlarda söyleşilere katılıyorum ve bunu bir sosyal sorumluluk olarak görüyorum.
Öğüt veren bir insan değilim, his yolcusuyum diyorum kendime. Sadece kendi yaşadıklarım ışığında, sahici ve duygulu bir şekilde bağ kuruyorum. Özellikle gençlere umudu yeşertmeyi salık veriyorum. Umutsuzluğun ölüme durmak olduğunu, mutlaka canlı tutmamız gerektiğini her fırsatta anlatıyorum. Ben başardıysam siz de başarabilirsiniz, diyorum. Özellikle lise öğretmenim Kemal İmer'in bana verdiği umudu gençlere aşılamaya çalışıyor, onlarda merak uyandırmaya ve heyecanlandırmaya gayret ediyorum. Anadolu'nun en ücra köşelerinde okuma aşkıyla dolu gençlere binlerce kitap gönderdim, bu da benim için ayrı bir görev oldu.
Hiç tanımadığım iki insan; 1930’lu yıllarda yaşamış babaannem Şahinde Hanım ve büyükbabam Kadri Efendi’yi hiç tanımamak, dedemin çok varlıklıyken birdenbire ölmesi gerçekten çok acı geliyor bana. Varlıktan kastım sadece maddi değil, bilgi de bir varlıktır. Ticari kadim kültür diyorum ben, gelecek kuşaklara aktarılamıyorsa, nesiller arasındaki bağ kurulamıyorsa kaybolup gidiyor. Babam çok küçük yaşta babasını kaybettiğinde tüm servet heder olmuş. Çünkü o zamana kadar hayatın içinde olamayan bir kadının yani babaannemin, satmaktan başka elinden bir şey gelmemiş. En son vergi kanunu çıktığında da kapı kapı gezerek vergiyi ödeyene tapu dağıtmış. Ne kadar büyük bir hüsran!
Bir gün karikatürümde istemsizce çizdiğim sehpaya odaklanıp, dedemden kaldığını öğrendiğimde içim çok acıdı, onu sevdim, okşadım. Şimdi söyleşilerimde sahnenin ortasına koyuyorum; benim için çok büyük bir değer olduğunu, bilginin aktarılmadığında bütün servetin sadece bir sehpada sıkışmış olabileceği gerçeğini silkeleye silkeleye anlatmaya çalışıyorum.
Bu nedenle, Sokrates'in "Bildiğim tek şey hiçbir şey bilmediğimdir" sözüyle başlarım her sunumuma.
İnanıyorum ki, doğru yönlendirmeler ve ilham verici hikayeler, büyük bir potansiyeli ortaya çıkarabilir ve gençlerin geleceğe umutla bakmalarını sağlayabilir. Bu vesileyle, son söyleşilerimden birini dinleyen ve okul arkadaşlarıyla buluşturmayı isteyen 9. sınıf öğrencisi Damla Yıldırım'ın heyecanı ve öğrenme merakı doğru yolda olduğumu hissettirdiği için çok değerli.
Her bir anlatımımda, bir umut ışığı olabildiysem, bir kişiye bile ilham verebildiysem ne mutlu bana.
Bir sonraki yazımda buluşmak üzere, sevgi ve umutla kalın.