Neci olursan ol, ocu ol, bucu ol, şucu ol. Hiç fark etmez. Nesnel ol kardeşim, nesnel. Yani gerçeği, sadece gerçeği ortaya çıkarmak ereğiyle, bir konuyu hiçbir yanı tutmaksızın incele.
Bunu yaptıktan sonra bak bakalım yine ocu olacak mısın?
Sabaha karşı bir uzmanı dinledim. (Gerçi ortalık uzman kaynıyor ya neyse.)
Diyor ki:
“Siz, anlama kapasiteniz kadar anlayabilirsiniz. Bu kapasitenin zekâ ile de hiçbir ilgisi yoktur. O kapasite zamanla, aile ve çevre faktörü ile, eğitim ile gelişir.”
Buna göre şu sonuç çıkıyor: Ne yaparsak yapalım, bir konuyu yeterince incelesek bile çıkarımımız “GERÇEK” olmayabilir. O zaman ortaya bireyin gerçekliği çıkıyor. Bireyin doğrusu…
Başlığı “CU” diye atınca ocular, buculara girdim kazayla. Oysa bugün canım simgesi CU olanı yazmak istiyor, yani bakırı.
Beni tanıyanlar bilirler; bakırı çok severim. Mekanlarımda mutlaka vardır. Gittiğim şehirlerden bakır kazanlar toplarım. Hatta İzmir yolundaki merkezimizin AVM girişinin tavanında onlarca bakır kazan asılıdır.
Eskiden kabımız kacağımız bakırdı. Bakır tavada kızartma yapardık, bakır tencerede pişerdi yemekler, bakır sahandan içerdik çorbayı…
Seyyar şerbetçinin şerbetliği, bardağı bakırdandı. Bakır rölyefler, bakır biblolar, bakır çıngıraklar vardı. Bakır cezveyi söylememe bilmem gerek var mı?
Evlerde bakır maltız vardı, bakır ispirto ocağı vardı. Boy boy siniler, tepsiler bakırdandı. Bakır sürahiden içerdik buz gibi suyu. Bakır leğende yıkanan çamaşıra bakır maşrapadan su dökerdi analarımız. Bakır kazanda kaynardı kehribar patiska, bakır kazanda pişerdi düğün yemeği…
Bakır havanda, bakır tokmakla dövülürdü zencefil.
Çocuk oyuncak mutfak malzemeleri bakırdandı. Bakır saleplikten akardı salep. Bakır bakraçta mayalanırdı yoğurt. Bakır ehl-i keyiften içilirdi rakı.
Ne yaptık bakırlarımıza? Ezip ezip sattık. Koca kazanı, plastik bir leğene takas ettik. Hiçbir evde bakır kalmadı.
Tü kaka dedik bakıra. Zehirler, öldürür dedik. Yemek bozulunca ve insanlar zehirlenince, bakıra attık kabahati ve bakırı hayatımızdan çıkardık. Ve bu cevher, bu enerji kaynağı, bu tılsımlı maden, hayatımızdan çıktı gitti.
Oysa bakır asla zehirlemez, tam tersi bakteriyi öldürürdü, masumdu.
Bugün evimizde kullandığımız tüm bu gereçleri yine bakır olarak evimize almaya kalksak çok yüklü bir servet ödemek zorunda kalırız. Artık nostaljik bir maden bakır.
Yeni nesiller asla bilemeyecek, bir bakır tencerede pişen kurunun tadını. Bir bakır bardaktan su içmenin zevkini. Çünkü varlığını bile bilmiyorlar.
Son zamanlarda bazı restoranların mutfaklarında bakır tencereler, tavalar görmeye başladık. Seçkin mutfak eşyası üreten firmalar bakır gereçleri koleksiyonlarına almaya başladılar. Ancak ateş pahası. Artık CU’yu sadece zengin mutfaklarında görebileceğiz.
O zaman şu soruyu soralım. Eskiden her evde her şey bakırdan olduğuna göre biz zengin miydik? Cevap: Koca bir evet.
O zaman ocular, bucular, şucular; eskiye çamur atmadan CU’yu düşünelim, CU’cu olalım.
Bakırla kalın, esen kalın!