Dövizle borçlanmalara dair bir gazete haberi Tahsin Abimizin dikkatini çekmiş ve benimle paylaştı. Arada bu tür sohbetlerimiz olur. Görüşme sonrası konuyu okurlarımıza doğru ve yerinde aktarmak adına da kendisinden bir nevi vazife devralmış oldum. :) Bir hukukçu arkadaşımızın beyanatı nakledilmiş haberde. Dövizle borçlanan esnaf, vatandaş, sanayici gibi kesimlere seslenilmiş ve dava yoluyla döviz borcunun TL’ye çevrilebileceği, borçlanılan rakamların tutarların indirilebileceği, hususları “ima” yoluyla iletiliyor. Gazeteci, haber veren sorumluluğu, derinlik içermeyen bir fikir ya da haberle toplumu endişelendirmemek, yanı sıra umut tacirliği de yapmamak gerekiyor.
Hatırlayalım. (Gerçi unutmadık ama) Pandemideki ilk zamanları özellikle kapanma anlarını -Sözleşmelerin, borçların olağan dışı dış gelişmeler ışığında uyarlanması meselesi- hukuk dünyasının çokça gündemine girdi. Bu olağan üstü sürece rağmen birkaç istisna haricinde pandemi mağduru sözleşme borçlularını rahatlatacak türden yargı kararlarına rastlamak pek de mümkün olmadı.
Elbette olağan üstü dış şartların meydana geldiği durumlarda aşırı ifa güçlüğü doğuyor. Borçlar Kanunumuzun meşhur 138. maddesi de burada devreye giriyor.
Maddenin gayet anlaşılabilir metnine göre: “Sözleşmenin yapıldığı sırada taraflarca öngörülmeyen ve öngörülmesi de beklenmeyen olağanüstü bir durum, borçludan kaynaklanmayan bir sebeple ortaya çıkar ve sözleşmenin yapıldığı sırada mevcut olguları, kendisinden ifanın istenmesini dürüstlük kurallarına aykırı düşecek derecede borçlu aleyhine değiştirir ve borçlu da borcunu henüz ifa etmemiş veya ifanın aşırı ölçüde güçleşmesinden doğan haklarını saklı tutarak ifa etmiş olursa borçlu, hâkimden sözleşmenin yeni koşullara uyarlanmasını isteme, bu mümkün olmadığı takdirde sözleşmeden dönme hakkına sahiptir. Sürekli edimli sözleşmelerde borçlu, kural olarak dönme hakkının yerine fesih hakkını kullanır. Bu madde hükmü yabancı para borçlarında da uygulanır.”
Ancak maddenin döviz kurlarındaki artışlarla ilgili olarak uygulanmasına yönelik Yargıtayımız özellikle son on, on beş senedir katı bir tutum sergiliyor. Yargıtay ana fikir olarak diyor ki, “dövizle borçlanmak zorunda kaldı isen de sonuçlarına, kurlardaki oynaklıklara hazır ol.” Yargı makamları, senin girdiğin ölçüsüz risklerin kurtarıcısı değil.
Zaten 138. madde düzenlemesi dahil Borçlar Kanunu ana ilkesi de “AHDE VEFA” denen meşhur bir ilkedir. Bu kuralı özetlersek, “her tür sözleşmeye, onun yapıldığı andaki şartlara bağlı kalma, ilerisi için de dış şartlar olağan üstü değişir ise ve sözleşmenin yerine getirilmesi kimseden beklenemez biçime gelirse, evrensel olan “dürüstlük kuralı”na göre değişiklik isteme hakkı baki, bu halde bile dürüstlük kuralı neyi gerektiriyorsa ona göre davranılmalı.”
Yine Yargıtayımız, sabit kur dönemlerine ilişkin kararlarında bu cümleyi istikrar ve ısrarla vurguluyor, “Ülkemizde 1958 yılından beri devalüasyonlar ilan edilmekte sık sık para ayarlamaları yapılmakta, Türk parasının değeri dolar ve diğer yabancı paralar karşısında düşürülmektedir. Ülkemizdeki istikrarsız ekonomik durum tacir olan davacı tarafından tahmin olunabilecek bir keyfiyettir. Somut olayda uyarlamanın koşullarından olan öngörülmezlik unsuru oluşmamıştır.”
Meali, Türkiye’mizde “ekonominin kötü gidişine bağlı olarak” döviz kurlarındaki yükselmeler, devalüasyonlar gibi sıkıntılar öngörülemez değildir. Dolayısıyla kur artışları (doğrusu düşüşleri)’ne sığınamazsın ve döviz borcunu döviz karşılığı ile ödemek zorundasın. Dolayısıyla taraflar tacir ise basiretli davranma yükümlülükleri bulunduğu için söz konusu durumları tahmin etmelilerdir. Yani tacirseniz mevcut şartlarda hemen hiç umut yok. Tüketici iseniz belki ama 138. maddeyi iyi okuyarak; tüm şartlar elveriyorsa!
Peki kurallar değişmez mi, Yargıtay konuya başka türlü yaklaşmaz mı? Bunu kimse bilemez, yarın Kanun koyucu bir Kanunla ya da Yargıtay bir karar değişikliği ile bu alana müdahale edip işi dövizli sözleşmelere ilişkin “ince bir ayar” yapmaya götürürse bunu hep beraber değerlendiririz. Geçmişte serbest piyasa mekanizması şartlarına yapılan bu tür “ince ayarların” ekonomiye, topluma ne fayda/zararlar verdiği ise uzun vadedeki sonuçlara bakılarak değerlendirilmeli.
Konuyla bağlantılı ilgili olduğu için hatırlatmakta da yarar var. Bir nevi döviz kuru artışı/azalışına karşı koruma kalkanı gibi düşünülüp 2018’de devreye sokulan TPKK 32 karar 4/g etkisi devam ediyor ve dövizle borçlanmalarda malum kanun koyucu zaten epeyce sınırlamalar getirdi.
Bu mevzuat halen geçerli. (İki yıllık süre doldu da kalktı diye bir şey yok.) Halen Türkiye’de yerleşik kişilerin, kendi aralarındaki menkul ve gayrimenkul alım satım, gayrimenkul kiralama, iş, hizmet ve eser sözleşmelerinde sözleşme bedeli ve bu sözleşmelerden kaynaklanan diğer ödeme yükümlülükleri döviz cinsinden veya dövize endeksli olarak kararlaştırılamıyor. Merak edenler TPKK 32 karar 4/g ‘de onlarca istisna ve ayrıntısı da yer alan bu mevzuata göz atabilir.
Sağlıcakla kalınız.