Aptal mısın,

Aptal!..

“Aptal mıyım ben,” diye cevap yazdım. Cevap gelmedi. Adetim değildir, hatta tehlikeli görürüm, asla cevap vermem. Ama o sabah iyice tepem atmıştı. 

Bir insan bir ayda on kez paralı bir kanalın adı verilerek dolandırılmaya çalışılırsa ve yine sabahın köründe “filanca marketin hediye çekini dağıtıyorum” diye mesaj alırsa, sinirleri bozulur. Benim de bozuldu. 

Bir mesaj daha attım: “Kardeşim hâlâ bu numaralara kanacak kadar aptal insan kaldı mı yahu?” diye yazdım. 

Ve cevap geldi. 

“BEYEFENDİ, KENDİNİZİ ÇOK AKILLI SANMAYIN. HERKESİN SALAK BİR TARAFI VARDIR. SİZE DE ÖYLE BİR YERDEN YAKLAŞIRIM Kİ, SİZ DE TUFAYA GELİRSİNİZ.”

Kanım dondu. Haklıydı. O yüzden kanım dondu ya zaten. 

“HAKLISINIZ” yazdım ve onu engelledim.

Aptal mıyım diye sorun kendinize, aptal mısınız diye sorayım size, aptal mısın diye soralım ona. İnanın hiçbirimiz değiliz, kimse değil. Ama bütün abonelikleriniz, kimlik numaranız, kan grubunuz, kullandığınız ilaçlar, özel sigortalarınıza kadar tüm bilgileriniz birilerinin elindeyse aptal durumuna düşmekten korkmayın, dolandırılmaktan korkun. 

Peki, telefonla dolandırılma, mesajla dolandırılma sadece bizim başımıza mı geliyor? Hayır efendim, Almanya’da da şu anda bir soruşturma kapsamında ortaya çıkan durum bizimkinden farklı değil. 

Bir gün bir Alman en yakın polis merkezine gidiyor. “Benim altınlarımı verin,” diyor. Polisler bir tuhaflık olduğunu hemen anlıyorlar. 

Alman, Almanya’da asla olmayacak şekilde polis tarafından aranmış. Arayan kendisini yine polis olarak tanıtıyor. “Bir dolandırıcı yakaladık, cebinden bir pusula çıktı. Pusulada sizin de adınız ve evinizde sakladığınız değerli şeylerin listesi var. Tehdit altındasınız. Size bir ekip yolluyoruz. Hemen onları teslim edin, tüm şebeke çökertildiğinde gelin bizden teslim alın,” diyor. Alman hayatında böyle bir şey duymamış. Tereddütsüz gelen ekibe altınlarını teslim ediyor. 

Sonra (orası Almanya olduğu için) gerçek polis devreye giriyor. Sonucu malumunuz. 

Bizde bu iş bitmiyor. Çünkü çok fazla; çünkü caydırıcılık yok. Artık dolandırıcılık kurumsallaşmış durumda. Ve çoğaldıkça çoğalıyor, çeşitlendikçe çeşitleniyor. 

Teknolojinin gelişmesi her mesleğe katkı sağlar da dolandırıcılık mesleğine katkı sağlamaz mı?

Telefonda tanıdığımız birinin sesini bile tam olarak anlayamıyorken, sizi arayanın tıpkı annenizin, babanızın, kocanızın, kardeşinizin sesiyle konuştuğunu düşünsenize. Bu artık yapay zekâ sayesinde mümkün. 

Hadi senaryo yazalım:

Eşiniz veya çocuğunuz sizi arıyor. Panik içinde sizden bir IBAN’a para istiyor. Ne yaparsınız? Siz aptal değilsiniz, ben aptal değilim kanmayız değil mi? Öyle değil işte. Herkesin kaygı eşiği farklıdır. Ya da o an ne yapacağınızı bilemeyebilirsiniz. 

Özetle, bu işin zekâ ile tecrübe ile ilgisi yok. 

Böyle bir durumda Barış Manço’nun Aheste şarkısı gelsin aklınıza:

Aman yavaş aheste 

Sabırlı derviş murada ermiş 

Acelesi olana ağır ol demiş 

Aman demiş aheste 

Aman yavaş aheste 

Aman yavaş aheste 

Söz gümüşse sükût altınmış 

Demek ki susmak daha kıymetli 

Sessiz sakin durmak varken 

Konuşup yorulana bilmem ne demeli 

Aman yavaş aheste

Aman aheste olalım aheste…

Hoşça kalın…