Büyük dayımın büyük oğlu Atilla ağabey, Leyla yenge ile evlendiği günden beri bir şey anlatırken anlattığını perçinlemek için eşini adeta noter gibi kullanır. Gerçekten de Leyla yengenin yalan söylediği hiç görülmemiştir. Atilla ağabey iki laf eder, ardından dinleyenlerin suratına sanki inanmıyorlarmış gibi bakar ve “Sor Leyla’ya” der. Leyla yenge başıyla onaylar ya da “Doğru,” der. Gerçi eşinin anlattığına insan nasıl “yalan” diyebilir ki? O da ayrı bir konu.

Sabah yeni vizyona girmiş bir belgeseli izlerken düşündüm ve şaşırıp kaldım. Konu, zaman ve Büyük Patlama ile ilgiliydi.

Bize, zaman denilen kavramın hayatı daha kolaylaştırmak için insanlar tarafından yaratıldığı söylendi, öyle öğretildi. Eski çağlarda yere bir sopa diker, çubuğun gölgesine göre zamanı anlarlarmış. Bu ve buna benzer birçok bilgi öğrendik.

İnsan, düşünen bir canlıdır. Bu canlının en düşünüp, en çok araştıranına da “bilim insanı” demişiz. Bu insanlar hiç boş durmuyor. Çünkü bir insan durup dururken bilim insanı olmuyor. Zekâları bir yana, bilim insanları çok meraklı bir kişilik sahibi olmak zorunda.

Otuzlu yaşlarımın henüz başında, bu kez zamanın somut bir kavram olduğunu öğrenmiştim. Yani, ikiz çocuklardan biri Jüpiter’e yollansa, orada aynı yaşam koşulları sağlansa, yüz yıl sonra dünyadaki yüz yaşında bir ihtiyar olacakken Jüpiter’deki sadece on yaşında bir çocuk olacakmış. Bu durumda bir gezegende yaşamayan, bir uzay aracında yaşayan da hiç yaşlanmayacakmış.

Şaşırıp kalmış, bunu anlatıp durmuştum yıllarca. Suratıma şaşkınlıkla bakanlara “Sor Leyla’ya,” diyecek halim yoktu ya! “Sorun bilim insanlarına,” der, çıkardım işin içinden.

Şimdi yeniden bu sabaha döneyim. Yeni nesil teleskoplar ve yeni araştırmalar, Big Bang (Büyük Patlama) denilen teoriyi boşa çıkarmakla kalmıyor, zaman denilen kavrama da yeni bir bakış açısı getiriyormuş. Yani, geçmiş ve gelecek yokmuş; geçmiş ve gelecek iç içeymiş. Zaman, “şimdiler”den oluşuyormuş, böylece zaman diye bir kavram yokmuş; o, hayatı kolaylaştırmak için insanların uydurduğu bir şeymiş.

Ee, hayata İsveç’te bir noter kâtibi olarak başlayan Albert Einstein bu işe ne der? Uzay-zaman yok mu yani şimdi?

En, en, en uzaktaki gezegenlerin halceğizlerini inceleyip “Big Bang de yokmuş” diyen yeni bilim insanlarına inanalım mı? Einstein’a da soramayız; Leyla yenge de bu işten anlamaz.

Ben ve benim gibi fen ve uzay bilimlerine meraklı ama temel bilgisi olmayan ortalama insanlar ne yapsın? Nasıl çıksın bunun içinden?

Aslında en temiz kurtulma yolu, sokaktaki adam gibi konuşmak:

“Kimsiniz siz kardeşim, ne kafamızı karıştırıp duruyorsunuz?”