Yıllar önce Fransa aktarmalı Cezayir’e gitmiştim. Paris havaalanında uçağı beklerken, Cezayirli genç bir iş insanıyla tanıştım. Konu nereden geldiyse ülkemin kurucu lideri Atatürk’e dayandı. Kravatlı, pardösülü, Fransızca’yı anadili gibi konuşan bu genç, nereden cüret bulduysa Atatürk’e sert eleştiriler yöneltti. Malum söylemler: Saltanatı ve hilafeti kaldırdı, din düşmanıydı, vesaire…
Dayanamadım. Gevelememek ve söylediklerimi doğru aktarmak adına kardeşim İhsan’dan, kelime kelime tercüme etmesini istedim.
Sonuçta, ne dersen de fark etmez.
“Dinime küfreden bari Müslüman olsa!”
Cezayir dediğiniz ülke, hiçbir alanda gelişememiş.
Sömürülmüş, güvenliğini bile sağlayamamış bir ülke. Evini kale duvarı gibi çevirmezsen, pencerelere parmaklık üzerine parmaklık yaptırmazsan, ciğerini bile sökerler.
Kısacası, ülkemizin 1960’lı yıllarından bile geri bir yaşam süren bu ülkenin insanının, benim ülkemi aydınlatan ve sonrasındaki basiretsiz yöneticilerin bile yıkamadığı kadar sağlam temeller atan bir lideri kötüleyebilmesi ancak cehaletle izah edilebilirdi.
Geçen hafta, bir başka Kuzey Afrika ülkesi olan Tunus’a dört günlük bir gezi yaptım. Önyargılıydım ama bu kez yanıldım. Güler yüzlü, sıcak kanlı insanların ülkesi Tunus’a bayıldım. Bize çok benziyorlar. Turistlere karşı son derece ilgililer. Özellikle gençler, Türk olduğumuzu hemen anlıyorlar. “Türkiyya, Galatasaray, İstambol, Atatürk, Taksiiim” diyerek hemen konuya giriyorlar.
Kapalı Çarşı’yı gezerken yanımıza iki genç kız geldi. Bizimle birlikte pür dikkat rehberimizi dinlediler. Sanki Türkçe biliyorlardı. Meğer sahiden de biliyorlarmış. Türkçe’yi, Türk dizilerinden öğrenmişler.
Tunus, M.Ö 814 yılında Tunus Yarımadası’nda kurulan Kartaca İmparatorluğu’nun ve sonrasında Roma İmparatorluğu’nun izlerini taşıyor. Ve tabii ki Osmanlı İmparatorluğu’nun... Bu coğrafya ve insanları asırlar boyu sömürülmüşler. En sonunda, Fransızlar da 75 yıl boyunca boyundurluğu altında tutmuş Tunus’u. Özgür Tunus’un kurucusu ve ilk devlet başkanı olan Habib bin Ali Burgiba, bir Atatürk hayranıdır.
Kısa süren gezimde, sohbet ettiğim liseli gençlerin Fransa ve İtalya’ya büyük bir ilgi duyduğunu gördüm. Eğitim ya da çalışma için bu iki ülkeye gitmek istiyorlar. Fransızlar gittikten sonra onların boşluğunu İtalyanlar doldurmuş. Ve onların ülkeye herkesten fazla yararları olmuş. Zeytinciliği, şarapçılığı, yağcılığı, ticareti İtalyanlardan öğrenmişler.
1 Dolar 3,14 Tunus Dinarı olsa da Tunus ne yazık ki çok geri kalmış bir ülke. Turizm, narenciye zeytin ve biraz da petrol başlıca gelir kaynakları. Doğru dürüst ev diyebileceğimiz konutların büyük bölümü Suudi Arabistan vatandaşlarının. Onlar da kendilerine ait büyük sitelerde oturuyorlar. Buraya gelmelerinin en büyük sebebi de bize gelmeleriyle aynı: ÖZGÜRLÜK.
Tunus’ta bikiniyle denize girene dönüp bakmıyorlar bile. Kadınlar sokakta özgürce dolaşıyorlar.
En çok satılan turistik eşyalar arasında deri çantalar, zeytin ağacından yapılma havanlar, kesme tahtaları ve Bardo Müzesi’nde bulunan mozaiklerin kopya tabloları var.
(Bardo Ulusal Müzesi, Tunus'un Bardo kentinde bulunan bir arkeoloji müzesidir. Müze, 7 Mayıs 1888 tarihinde kurulmuş olup, koleksiyon zenginliği ile Akdeniz bölgesinin en önemli müzelerinden biri ve Kahire Mısır Müzesi'nden sonra Afrika kıtasının ikinci müzesidir.)
Satıcılarla pazarlık yapmadan bir şey almak düpedüz aptallık. Zira kapıyı ürünün olası gerçek fiyatının beş-on kat üstünden açıyorlar.
Kış mevsiminde gittiğimiz için hava serindi. Dolayısıyla çok az turist vardı. Yazın bu güzel ülkeyi kalabalık halinde tekrar görmek isterim.
Cezayir de Tunus da çok geri kalmış ülkeler. Ancak Tunus, çok daha yaşanılası, daha temiz, modern ve çok daha ilgi çekici. İşte Atatürk’ü örnek almış ve almamış iki ülke arasındaki fark…
Tunus, bizi o kadar seviyor ki, azıcık akrabalığı olanın bile, “Ben Türk’üm” diyecek kadar, bayrağımıza neredeyse birebir öykünecek kadar seviyor. Biz de seni seviyoruz TUNİSİAAAA…!
Sırada Mısır ve Fas var. Bakalım orada bizi ne sürprizler bekliyor.
Sağlıcakla kalın, sevgili okurlarım.