29 Ekim 1923. Bir devrin bitip, bir devrin başladığı tarih… Tarihler önemlidir elbette. Ancak bu tarih bizim için çok önemlidir. Kurum ve kuruluşlarıyla çökmüş, ekonomik olarak batmış, ordusu dağıtılmış, esir alınmış koskoca Osmanlı İmparatorluğu’nun yerine, yeniden bir devlet kurduğumuz günün tarihidir. Küllerimizden yeniden doğduğumuzun tarihi damgasıdır adeta... Bir kesim, sanki Osmanlı’yı deviren ve onun yerine köksüz bir devlet kurulmuş gibi bir fikri savunup duruyor eskiden beri. Tabii o devletin mimarı Mustafa Kemal ve silah arkadaşlarını da kötü biliyorlar, eleştirip duruyorlar. Bana göre yüz yıl önce Anadolu’yu özgürleştiren en büyük adımı Atatürk’ün attığını da çok iyi biliyorlar…. Altmış yaşımın içindeyim. Bundan yarım asır evvel Cumhuriyetimizin ellinci yılını yaşadığımız günlerde on yaşında bir çocuktum. Babam, Atatürk Bursa’ya geldiğinde yedi yaşındaymış. Onu dinlemeye gittiklerini söylerdi hep. Karşı komşumuz Emine Hanım Teyze, benim tonton haminnem ise, Bursa’nın işgal günlerini bizzat yaşamıştı; kurtuluşumuzu ağlaya ağlaya anlatırdı… Çok merak ediyorum; düşünmeden görüşlerini dile getiren insanların çevresinde hiç işgal günlerini yaşamış biri olmamış mı? Hiç uzun süren savaşları, zorlu var oluş mücadelelerini kimseden duymamış, konuşmamışlar mı? Osmanlı’nın son askeri dehalarından biri olan Atatürk ve silah arkadaşlarına dil uzatıldığını duysa haminnem ne derdi acaba? Cevabını tahmin ediyorum aslında…
Ulus devletler bitirilmek isteniyor; çok açık. Muhalifler yaratılıyor ve içten içe altı oyuluyor. Ülkemiz de tam yüz yaşına bastığı bu günlerde aynı tehlike içinde. Fransız olmak Fransa’da suç değil, İspanya’da İspanyol olmak suç değil.
Ama son zamanlarda Türk’üm demek kafatasçı olmak oldu... Bazı hoca vasıflı insanlar, açık açık, “Türk de ne oluyor, Müslümanım demek lazım “deyip duruyorlar.
Bir insan kimlik bunalımı yaşadığında doktora gider.
Peki bir toplum kimlik bunalımı yaşarsa ne olur? O toplum dağılır.
Ah bir bilseler; Müslümanlığımızı korumanın yolunun milli şuurumuzu korumaktan geçtiğini. Yanı başımızda Yugoslavya dağıldı gitti. Dağılmadan önce küçük Almanya unvanını taşıyordu. Sanayide, sporda tüm dünyaya kafa tutuyordu. Şimdi ne oldu? Oradan çıkan sekiz devleti toplasan eski Yugoslavya’nın binde biri yapmıyor! Cumhuriyetimiz yüz yaşında. Hatalar varsa düzeltilir, telafi edilir.
Ama zaten var olan bir devletin dinamikleri ile oynamak hiç hoş değil.
Bu işin sonu son değil...
Hatırlayalım; Geleceği şekillendirmek için hiç yorulmadan çalışan cumhuriyet nesillerini… Yurdun dört bir yanında inşa edilen; fabrikaları, üniversiteleri, bankaları… Dil, tarih ve kültür gibi alanlarda faaliyet gösterecek yapılar oluşturulduğunu… Eğitimden sanata, sağlıktan hukuka yapılan yatırımları; hak ve hürriyetlere uzanan yolculuğu…
Cumhuriyetimizin, devletimizin kıymetini bilelim. Coşkuyla kutlayalım yüzüncü yaşını. Cumhuriyetimize ve kazanımlarına sahip çıkalım.
Çıkmazsak ne tutunacak bir dalımız ne de vatanımız kalır elimizde.
Yüzüncü yılımız kutlu olsun.
“Ne Mutlu Türküm Diyene”