Metroda bir akşam seferini paylaşmış bir iş insanı ağabeyim. Paylaşımına “Herkes mutsuz” diye not düşmüş. Upuzun vagon tıklım tıklım. Kimi uyukluyor, kimi kukumav kuşu gibi düşünüyor. Fonda da “Ben Yoruldum Hayat” şarkısı çalıyor.
O gece iki film izlemiştim. Sabahına da bu paylaşıma aşağıdaki yorumu yaptım:
“Toplumumuzda bir tek kitap okuyan yok. Bunu yolculuklarda görebiliyoruz. Ne merak var, ne de merak edecek bilinç var. Eğitim yok, takat yok, enerji yok, okuduğunu anlayacak kafa da kalmadı. Huzurlu insan okuduğunu anlar çünkü.”
İzlediğim filmlerden biri, “İLGİ ALANI”. Bir dönem filmi. Bizzat gidip gördüğüm, hâlâ etkisinden kurtulamadığım ölümün, zalimliğin diğer adı olan Auschwitz’de geçiyor. İngiliz yönetmen öyle ustaca bir iş yapmış ki sizi alıp vahşetin tam ortasına atıyor. Bunu hiçbir vahşet sahnesi göstermeden yapıyor. Hem de huzurlu, mutlu insanları göstere göstere yapıyor bunu. Peki nasıl becermiş? Onu söyleyemem; seyretmenizin bir anlamı kalmaz çünkü. Aslında filmin adı her şeyi anlatıyor. Bunu izleyince anlıyorsunuz.
İlgi alanı deyince aklımıza kitap okumak, resim yapmak, film izlemek gibi konular gelir. Oysa bir de gündemimizde olan, bizi ilgilendiren ve gündemimizi meşgul eden konular da ilgi alanımızın içine girer. Bu alan bazen kontrolümüz altındadır, bazense elimizden bir şey gelmez. Öylece kukumav kuşu gibi düşünürüz trende, vapurda, otobüste, metroda…
İkinci izlediğim film Tom Hanks’in başrolü oynadığı orijinal adı “A Man Called Otto”. Biz kalkmış, bu güzelim filme “Hayata Röveşata Çeken Adam” ismini koymuşuz. İlla isim filmi anlatmalı derdindeyiz. Yahu şunun gerçek adına bir baksanıza. Sanki filmin konusu bir türlü ölmeyi beceremeyen adamı anlatıyor. Hayır efendim o sadece konunun sosu. Film sevginin, komşuluğun, sosyalleşmenin ve nihayetinde yaşamanın ne kadar değerli olduğunu anlatıyor.
Otto adında bir adam, ilkeleri olan bir adam. Ölene kadar ya da ölümüne ilkelerine sarılıyor, savunuyor ve yapıyor. Otto’nun ilkelerinin neredeyse tamamı sosyal hayatla ilgili. Toplumsal kurallar, hepimizin huzuru için, uymak zorunda olduğumuz kurallar. İzleyin bakalım o sıkıcı ihtiyar Otto size neyi anlatacak?
Toplumdan ayrı değiliz. Bu koca canlı organizma her şeyimizi etkiliyor. Okulda bir otomobil motorunun gövdesini incelemiş, onun parçalarını sökmüş ve sonra yorgun argın eve giden Japon kız çocuğu yolda ne düşünür? Kesinlikle kukumav kuşu gibi düşünmez. Açar kitabını, o gün ilgi alanına giren konuyu okur. Evet okuyorlar. Metro’da her Japon okuyor. Okuduğu için merak ediyor. Merak ettiği için ilgi alanları zenginleşiyor ve daha çok merak ediyor.
Çok üzüntülü bir durumda düşünmektir; kukumav kuşu gibi düşünmek. Üzüntü, başa çıkamamanın sonucunda ortaya çıkan bir duygudur. Eğitimli toplumlara gelişmiş toplum diyoruz. Düşünen ama kukumav gibi düşünmeyen.
O zaman kendimize soralım:
Kukumav mı yumurtadan çıkar, yumurta mı kukumavdan?
Esen kalın sevgili okurlarım.