İnsan davranışını teşvikler yönlendirir. Gerek iş hayatında, gerek özel yaşamlarımızda.
İnovasyon ve teknoloji, bugün meşgul olduğunuz veya hayat kalitenizi yükselten hemen her şeyin sebebidir. Ateşin keşfedilmesi, matbanın icadı, ampul, beyaz eşyalar, arabalar, uçaklar ve internet. Bugün milyonlarca insan trafikte saatler geçirmeden, dünyanın bir ucundan diğer ucuna hizmet sağlayabiliyorsa, inovasyon ve teknoloji sayesinde. Bunun da kaynağı; teşvikler.
Fikri mülkiyetin felsefesinde, teşvikler yatar. İnovasyonu gerçekleştirenin korsanlığa, hırsızlığa karşı koruma altına alınıp o inovasyondan gelir elde etmesi, böylelikle hayat kalitesini artırması, artan hayat kalitesini gören diğerlerinin hırslanıp daha da gelişmiş bir inovasyon peşine düşmesi… Korumaya getirilen süre sınırları ve serbest bırakılan kullanım istisnaları da, piyasada rekabeti bozucu eylemleri engelleyip pazara yeni oyuncuların girebilmesini amaçlar. Böylelikle denge sağlanmaya çalışılır.
Yazılımlar, bilgisayar programlarının son kullanıcıya yöneltilen ürün halidir. Başta donanımlara bağlı olarak sunulan yazılımlar, zamanla donanımlardan bağımsızlaştırılıp kendi başına bir ticari ürün haline gelmiştir. Bugün ise yazılımlar, eksponensiyel bir artış ile, donanımların yerini almaktadır. Bu da, yazılımların fikri mülkiyet koruması hakkında sorunlar ortaya çıkarmıştır.
Bilgisayar programları, Sınai Mülkiyet Kanunu’muzda açıkça patent verilemeyecek bir unsur olarak sayılmıştır. Avrupa Birliği’nin Avrupa Patent Konvansiyonu’nda da buna paralel bir düzenleme mevcuttur. ABD’de ise kanun değil mahkeme kararları var, ve bu kararlar, soyutluk unsurunun patentlenebilirliği engellemesiyle birlikte sonuç olarak patentlenebilirlik testi uygulanmasını ön görüyor. Bizdeki uygulama Avrupa’ya daha yakın. Ancak bunu bu şekilde kestirip atmak yanlış olur. Buluş basamağında, programın teknik unsurunun gösterildiği bir patent başvurusunun haklı çıkma ihtimali vardır. Örneğin bir sağlık probleminin keşfedilmesi için kullanılan bir elektronik alet üzerinde bir yazılımın kullanılması, yazılıma teknik karakter katar ve bu patent yasağı engelini aşabilir. Bu artık sadece kodlardan oluşan bir bilgisayar programı değildir. Bilgisayar programlarının patentlenebilirliğinin düşük olmasının bazı nedenleri var. Ar-Ge ve buluş basamağının fiziki donanımlarda olduğu kadar güçlü olmaması yönündeki görüşler, ve rekabeti sınırlayıcı olmasından korkulması; en büyük sebeplerinden. Açık kaynak kodlarının kullanılabilirliğinin çoğu hukuk düzeni tarafından adil kullanım kapsamında serbest bırakılması da güçlü bir sebep.
Bilgisayar programları bu nedenlerle, daha yumuşak bir şekilde, telif hakkı kapsamına alınmış, ilim ve edebiyat eseri niteliği kazandırılmıştır. Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu’muzda düzenlenmiştir. Bugün bir bilgisayar programını izin almadan kullanırsanız (korsan yazılım), aynı kanun uyarınca o programı içeren yazılımın lisans bedelinin üç katına kadar tazminat cezası alabilirsiniz. Bu hususların kanıtlanması da yine çeşitli tespit yazılımları sayesinde basit hale gelmiştir.
Korsan yazılım dışında, büyük bir sorun da, bilgisayar programlarında intihaldir. Zira bu konuda dünyada en ünlü dava, Oracle ile Google arasında yıllardır ABD mahkemelerinde süregelen davadır. Bu davada Oracle, kendi programının (Java SE’nin bazı kısımları) Google tarafından Android’in ilk sürümlerinde kullanıldığını iddia edip dava açmış, Google ise kullandığı API’ın ABD’de yürürlükte bulunan adil kullanım prensibiyle sınırlı şekilde ve telif hakkına tabi olmayacak şekilde kullandığını savunmuştur. O dava da başka bir yazıya.