Prof. Dr. Daron Acemoğlu, kurumların oluşumu ve refah üzerindeki etkileri hakkında çalışmalarından ötürü, Simon Johnson ve James A. Robinson ile birlikte, 2024 Nobel Ekonomi Bilimleri The Sveriges Riksbank Ödülü’ne layık görüldü. Bu müthiş haberi, bazı incelemeler ve düşünceler ile, bu haftaki yazımızda inceleyelim.
Acemoğlu’nun özellikle Ulusların Düşüşü ve Dar Koridor kitapları, sizleri düşüncelere sevk edecektir.
Ulusların Düşüşü başlıklı eser, ekonomik eşitsizliğin sebebinin; aslında kültür, coğrafya, iklim gibi koşullardan ziyade; politik iktidar sahiplerinin aldığı yanlış kararlar olduğu hakkında, detaylı incelemeler sunuyor. Ülkelerin yaşadığı yoksulluk döngülerinin kırılmasının aslında mümkün olduğunu, örneklerle gösteriyor.
Dar Koridor adlı eser ise, daha çok toplum ve devlet arasındaki dengeye odaklanıyor. Esere göre devlet ve toplum arasında bir denge olmalıdır. Bu denge arasındaki koridorda, vatandaşlar özgürlüklerini yaşarlar. Özgürlüğün bir anlamı da, toplumdaki vatandaşların şiddetten, kötü davranışlardan korunulmasıdır. İnanlar hayatları hakkında özgürce seçimler yapabilmelidir, ve çeşitli tehditler olmadan bu özgürlüklerini yaşayabilmelidirler. Devlete sırtını dayamayan bağımsız sivil toplum kuruluşları, bu dengedeki en önemli aktörlerden biridir. Devlet de bu dengede, donanımlı kişilerin liderlik ettiği sağlam kurumlarla temsil edilmelidir.
Gelelim, bize. Refahın topluma yayılmasının, verimliliğin sırları neler? Farklı alanlarda meraklı, okuyan bir hukuk profesyoneli olarak ben, bu konuya elbette keskin cevaplar veremem. Ancak verileri takip edebilir, ve düşünebiliriz. İktisatçıların, toplam faktör verimliliği diye adlandırdığı bir kavram var. Aynı iş gücü ve sermayeyi kullanarak, gayri safi yurt içi hasılanın nasıl artacağını, bu verimlilik artışıyla ölçüyorlar. Ülkemizde, verilere göre, uzun senelerdir bu toplam faktör verimliliği neredeyse hiç artmamış. Özetle, teknolojik olarak yeterince ilerlememişiz ve iş gücümüz ile paramızı, verimli sektörler ile yöntemlere aktarmamışız. Hukukun üstünlüğünü sağlamadığımız için, yabancı büyük yatırımcı gelip de yatırım yapmamış. Kendi yurt içi gelirimizi de, verimli sektörlere, üst düzey sayısal eğitime, teknolojilere yönlendirmemişiz. Özgürlüklerin bulunduğu dar koridoru ne kadar dengeli şekilde sağlayabilmişiz, o da soru işareti. Ancak hiçbir şey imkansız değil, ve aslında tüm bu sorunların vatandaş lehine çözümü oldukça mümkün.
Treni kaçırmak üzere olduğumuz esaslı bir unsur var, yapay zeka. Yapay zekanın bugün aktif olarak yapabildiği en iyi konu, bilgiyi toplamak, derlemek, ve kullanıcının talepleri doğrultusunda dağıtmak. Şöyle bir düşündüğünüzde, bu iş sürecine en çok hangi sektörlerin benzediğini düşünüyorsunuz? Sekreterya, muhasebecilik, ve pek çok masa başı işin “junior” olarak tabir edilen ve mesleğinin başında olan fertlerince yapılabilen işler; benim aklıma ilk bunlar geliyor. Bu işler şu anda neredeyse tam olarak yapay zeka tarafından yapılabiliyor, yeter ki bu konuda okuryazarlık ve teknolojik donanım bulunsun. Dolayısıyla ileride, teknolojik yatırımları yerinde yapmış ve verimliliğini artırmış ülkeler ile kuruluşlar, bu atılımları yapmamış olanlara karşı; bugünkünden daha çok fark atacak ve, dünyada belki de ülkeler arasında daha çok uçurum oluşmasına yol açacak.