Avukatlık, saygınlığı ve kamu hizmeti perspektifi gereğince, belli bazı kurallara tabi kılınmıştır. Bu kurallardan en tartışılanı, reklam yasaklarıdır. Geçtiğimiz hafta Resmi Gazete’de yayımlanan yeni Reklam Yasağı kuralları, avukatların reklam yasaklarını bir kademe daha ağırlaştırdı.

Bugün avukatların tabela boyutları, internet sitesinde nelere yer verebileceği, dijital veya fiziki fark etmeksizin kartvizitinde ne yazabileceği, Google’da öne çıkma (SEO) amaçlı fiillerde bulunamayacağı, sosyal medyada hukuki başarılarını “isim vermeden dahi” yayınlayamayacağı, şube açamayacağı, çözüm ortağı kullanamayacağı, uzmanlık iddia edemeyeceği gibi pek çok düzenleme, mevzuatımız tarafından düzenlenmiş durumda.

Elbette bir dereceye kadar avukatların reklamlarının düzenlenmesi gerekir. Örneğin yeni düzenlemede avukatların mesleki kimliğiyle ilişkilendirilecek şekilde yaşamları, kazançları, mesleki faaliyetleri hakkında reklam niteliğinde paylaşımlarda bulunması yasaklandı. Bu ifadenin tercümesi, avukatın mesleğini influencer’lık haline getirmemesi aslında.

Ancak, bir avukat, günümüzde aynı zamanda hukuk profesyonelidir. Şirketler hukuku alanında çalışan bir hukukçu olarak, bu alandaki avukatların, ticaret ve şirketlerin felsefesi, iktisadı, işletme bilimi, ikna kabiliyeti üzerinde kendisini geliştirerek yazmasının, çizmesinin, konuşmasının, yayınlar yapmasının, hem sektör hem kendisi için çok değerli olduğunu düşünüyorum.

Aynı zamanda avukat, uzmanlığı, bilgi dağarcığını, sorun çözme yeteneğini; profesyonel olarak müvekkillerine para karşılığı sağlayan meslek insanıdır. Hukuk felsefesi ve nosyonu, önemlidir. Avukatın görüşünü ücretsiz sağlaması, tekstil işletmesinin bir top kumaşı bedavaya göndermesi veya hekimin sizi bedavaya ameliyat etmesi gibidir. Bilgiye ve elde fiziken tutulamayan hizmete değer biçilmesi oldukça zor olan ülkemizde; bu kadar ağır yasaklar ve her fiilin “reklam” olarak görülmesi, avukatları daha da zorlayacaktır diye düşünüyorum. Sonunda olan, üniversiteden bugün yeni mezun olmuş, doğduğundan beri dijital dünyada yaşayan ve çağa ayak uydurulmasını bekleyen genç bir avukata olacaktır.

Avukatlık yapısı da, mevzuatımızda detaylıca düzenlenmektedir. Avukatlar, sermaye şirketi olarak avukatlık hizmeti gösteremezler; tek bir avukata bağlı avukatlık bürosu olurlar ya da avukatlık ortaklığı olarak kaydedilirler. Avukatlık hizmet pazarının tekelleşmesi önüne konulmuş bir engel olarak pozitif ve negatif yansımaları olduğunu düşünüyorum. Günümüzde coğrafi sınırların bile pek çok endüstride görünmez olduğu malumken, avukatların birden fazla şehirde düzenli faaliyet gösterme yasağının bulunması da; ayrı bir korumacı kural. Ancak ülkemizdeki büyük avukatlık ortaklığı yapılarına baktığımızda, 50 avukatın 1-2 gerçek ortak altında çalıştığını görüyoruz ve böyle olunca da hizmet kalitesi, özellikle düzenli hukuk işlerinde oldukça düşebiliyor. Avukatlık ortaklığı yapısının geldiği Anglosakson düzenlerinde, örneğin 300 avukat bir bürodaysa, bunların 100’ü ortaktır ve her ortağın altında 2-3 avukat bulunup o avukatlar da derecesine göre sıralanırken, örneğin 1000 müvekkil varsa, her bir “ortağa” 10’ar müvekkil düşecek şekilde profesyonel faaliyetler yürütülür. Kaynakları beraber kullanırlar. Yardımcı avukatlar da ortalama 7-10 yıl içinde “ortak” statüsüne geçerler. Hukuk bürosunu da en üstteki “yönetici ortaklar” yönetir. Ancak halihazırdaki reklam ve şubeleşme yasaklarıyla, bu yapı bizde tabi ki zor.

Bugüne kadar yukarıda saydığım yasakların belki de yüzde birinin uygulandığını göz önüne alırsak, gelecekte nasıl bir tablonun çıkacağını merakla, biraz da düşünceyle bekliyoruz.