Mısır’da Mısır’ı yazdım. Ama tamamı köşe yazıma yetişmedi. Geri kalanları da sizinle paylaşmazsam olmaz, içime sinmezdi.

Kendimi orada satın aldığım fötr şapkayla adeta Indiana Jones gibi hissettim. Sadece bir kırbacım eksikti. Merak geziyi, gezi merakı doğuruyor. Yeni meraklara yol açıyor. Ve bu merak da araştırmaya itiyor insanı.

Binbir Gece Masalları'nda şu sözün söylendiğini hatırlamıyordum. Merak ettim. Döndükten sonra o merakı eşeledim durdum. Öğrendim: "Kahire'yi görmeyen, dünyayı görmemiştir.”

Ne kadar doğru bir söz gerçekten.

Çok yere gittim ama Mısır kadar etkilenmedim. “Nil dünyanın annesidir” sözü de ne kadar doğru bir sözmüş. Kalın bir atar damarın bedeni beslediği gibi, bir annenin bebeğini emzirerek beslediği gibi beslemiş dünyayı. Hem kültürel açıdan hem de bolluk ve bereketiyle.

Krallar Vadisi

 

At arabalarıyla gittiğimiz Edfu Tapınağı’nda kalmıştım. Ondan sonrasını anlatayım şimdi.

Edfu’dan sonra ilk durağımız Krallar Vadisi’ydi. Her yer farklı etkiliyor demiştim ya, burada ise üstüme bir ağırlık çöküyor. Çünkü tüneller kazılarak yapılmış yeraltı mezarlarına iniyoruz, bir bilinmeze doğru yürüyoruz. Ağır bir kasvet ve bir o kadar da gizem var. İçimiz ürperiyor. O günün inançları gereği ölüler mumyalanmış bir şekilde ziynet eşyalarıyla gömülüyorlar. O devirde bile hırsızlığa karşı bir önlem olması için mezarlar çok derine ve gizlice defnedilmiş.

İngilizler bu coğrafyaya gelip incelemeye başladıktan sonra birilerinin bir bölgeden define çıkardıklarını öğreniyorlar. Ve o alana yönelip kazıya başlıyorlar. İşte ondan sonra meşhur Krallar Vadisi gün yüzüne çıkıyor. 1920 yılına dek bilinmeyen Tutankhamun’un mezarına ulaşıyorlar. Ama bu kez Mısır yönetimi işe el atıyor ve tüm hazineye sahip çıkıyor.

Krallar Vadisi ya da Firavunlar Vadisi, Mısır'da bulunan MÖ 16’ıncı yüzyıldan 11’inci yüzyıla kadar yaklaşık 500 yıllık bir süre boyunca 18’inci ve 20’inci Hanedanlık döneminde Yeni Krallık'ın firavunları ve dönemin ileri gelenleri için inşa edilen mezarların bulunduğu vadidir. Vadi, Luksor'un batı tarafında bulunur.

Vadideki bazı ünlü mezarlar arasında Kral Tutankhamun, Thutmose III ve Hatshepsut'un mezarları yer almaktadır.

Mezarların Sanatsal Dokunuşları

Mezar odalarına, kusursuz şekilde yapılmış tünellerden aşağıya doğru belli bir açıda meyil verilmiş zeminde yürüyerek ulaşılıyor. Duvarlar ve tavanda orada yatan krala ve yaşamına ait olaylar, hikâyeler resmedilmiş, yazılar yazılmış. Nihayet mezara inildiğinde tarihler boyunca öylece kalmış renkli duvar resimleri sarsıyor insanı. Sanki dün yapılmış gibi duruyorlar.

İster istemez dokunuyorsunuz oymaların kıvrımlarına ve soruyorsunuz:

“Hangi eller yaptı seni? Hiç hata yapmayan o eller, nasıl bu kadar becerikliydi?”

Duvarı bir tuval olarak düşünelim. Bir tek kullanma şansınız olan bir tuval bu. Hiçbir şeyi yarım yamalak yapamazsınız. O yüzden bu işin bir okulu olduğu, yüzlerce sanatçı yetiştirildiğini söylemek mümkün. Bazı tapınakların tamamlanması iki asır sürmüş. Demek ki heykeltıraşlık, ressamlık, yazarlık bir öğreti olarak nesilden nesile geçmiş. Tabii ki mimarlık da öyle.

Bazı mezarlarda duvar resimleri bir kraker gibi soyulmuş. Hırsızlık da bir sanat tabii. Duvarı belli bir kalınlıkta öyle kusursuz sıyırmışlar ki British Museum’da tıpkı mezarda olduğu gibi duruyorlar.

Mısır Hazineleri Nerede?

 

Mezarlarda artık sahipleri yok. Hepsi başta Kahire Müzesi olmak üzere sergilenmek üzere dünyaya dağılmışlar.

Mısır gezisi boyunca dikkat çeken şey, sergilenenler arasında hazinenin neredeyse hiç denecek kadar az olması. Ivır zıvır var. Ivır zıvır diyorum diye yanlış anlaşılmasın. Konu tarihse çöp bile değerlidir. Ancak o uygarlığın en güçlü olduğu konu altın madenciliği, altın işleme, araç gereç yapma becerisi. Başta defineciler olmak üzere İngiliz, Fransız gibi istilacılar yağmalamışlar.

İngiltere’de sergilenenler içinde de öyle dişe dokunur bir hazine yok.

Tonlarca altın eşyadan, binlerce altın paradan, külçelerce altından söz ediyorum. Değersiz madenden, taştan takı ve obje ile dolu sergi vitrinleri. Hani altın tabaklar, çanaklar, kadehler, hani parmak kalınlığında altın zincirler, kolyeler? Onlar neredeler?

Etkileyici Tapınaklar

 

Gezideki sondan bir gün önceki gün en yoğun günümüz. Aynı gün sabaha karşı gezdiğimiz Edfu Tapınağı sonrası Krallar Vadisi, Hatşepsut Tapınağı, Karnak Tapınağı, Luksor Tapınağı’nı gezip uzun bir otobüs yolculuğu sonrası Hurgada’ya geçeceğiz.

Krallar Vadisi çok yorucu oldu. Uzun tünellerden üç mezara girip çıktık. Mezar odaları ve tünelleri insan nefesinden bunaltıcı bir halde. Kolay değil binlerce insan var bu alanda. Nefesin neminden ve ısıdan zarar görmesin diye mezarları sırayla ziyarete açıyorlar. Biz gittiğimizde bazı mezarlar kapalıydı mesela.

Krallar Vadisi’nin hemen yakınında bulunan Hatşepsut Tapınağı’na kısacık bir yolculukla vardık. Antik Mısır’ın ilk kadın firavunu adına, rafine bir işçilikle yapılmış bu tapınak, Yukarı Mısır'da bulunan bir mezar tapınağıdır. MÖ 1458'de ölen on sekizinci Hanedan firavunu Hatşepsut için inşa edilmiştir. Krallar Vadisi yakınındaki Nil Nehri'nin batı kıyısındaki Deyrü'l Bahri'deki kayalıkların altında yer almaktadır.

Hatşepsut Tapınağı'nın derinliklerine doğru ilerledikçe, duvarlarını süsleyen bir dizi büyüleyici heykel ve karmaşık kabartma oymalarla karşılaşıyoruz. Bu sanatsal ifadeler sadece dekoratif unsurlar olarak hizmet etmiyor, aynı zamanda derin dini ve tarihi anlatıları da aktarıyor.

Genellikle geleneksel firavun kıyafetlerinde tasvir edilen Kraliçe Hatşepsut'un heykelleri, onun ilahi otoritesini ve tanrılarla olan bağlantısını sembolize eder. Binlerce yıl boyunca titizlikle detaylandırılan ve korunan kabartma oymalar, Hatşepsut'un ilahi doğuşuna ve onun başarılı askeri seferlerine ilişkin sahneleri tasvir ediyor.

Dikkate değer bir örnek, tapınağın sütunlu kısmında bulunan ünlü Punt kabartmasıdır. Bu sahne, Hatşepsut'un eski Mısır'ın müreffeh bir ticaret ortağı olan Punt ülkesine yaptığı keşif gezisini tasvir ediyor ve yolculuktan getirilen egzotik malları ve yaban hayatını sergiliyor. Tabii ki o seferde kervanlar dolusu altın hediye olarak götürülmüş.

Kadın firavun yine bu tapınakta mumyalandıktan ve cenaze töreni yapıldıktan sonra sadece erkek mezarlarının bulunduğu Krallar Vadisi’ne defnediliyor.

Gezimin ilk başından beri söz etmediğim bir konuya değineyim. Eğer bir firavun heykeli görmüşseniz ve o heykelde eller göğüste X şeklinde bağlanmışsa artık yaşamadığı anlamına geliyor. Yani anıt o öldükten sonra yapılmış. Eğer ayaktaysa, yürür pozisyondaysa ya da bir tahtta oturuyorsa yaşadığı, yaşarken yapıldığı anlamına geliyor.

Ve geldik muhteşem Karnak Tapınağı’na. Tapınağın girişinde güç sembolü koç başlı sfenksler sırayla dizilmişler. Kimi sırasında yok. Yerinde yeller esiyor. (Nerede olduğunu anlamışsınızdır artık.)

Romalılar gibi Persler de çok zarar vermiş bu eserlere. Gerek aşağılamak gerek izlerini silmek gerekse güç gösterisi için heykelleri, resimleri, kabartmaları tahrip etmişler. Özellikle dertleri yüzlerle olmuş. Ne ilginçtir ki İslam sonrası hiçbir zarar verilmemiş. Put deyip yıkılmamış, devrilmemiş. Ama kıymeti de bilinmemiş.

En Çok Ziyaret Edilen Tapınak

 

Karnak aslında bitmemiş bir tapınaktı. Her firavun kendinden önceki firavunun yaptığı eklemelerden çok fazlasını yaparak büyük ve görkemli bir tapınak halini almıştır ve her firavun kendinden bir şeyler katmak istemiş ve böylece Karnak'ın yapımı 2000 yıldan fazla sürmüş. Karnak Tapınağı ayrıca hem Mısır tarihi hem de mitolojisi hakkında önemli bilgiler vermektedir. Ayrıca Karnak Tapınağı'nda birçok firavunun izine rastlamak mümkündür. Hem de Karnak'ta arkeologlar birçok kazı yaparak bu kazılarda önemli bulgular elde etmişlerdir.

Karnak'ın süsleme sanatı kabartmadan çok kazımadır. Hipostil salonunda yaklaşık 134 sütun vardır. Karnak'ta 8000 adak taşı, 450 heykel ve 10'a yakın sfenks bulunmuştur.

Dünyadaki en büyük antik dini mekân olan Karnak Tapınak Kompleksi büyük bir açık hava müzesidir ve büyük olasılıkla, Gize Piramitlari’nin ardından Mısır'daki en çok ziyaret edilen antik mekândır.

Luksor Tapınağı

Son durağımız Luksor Tapınağı. Otobüsten iniyoruz, yorgunuz. Ancak mekâna gelir gelmez yorgunluğumuz geçiyor. Güneş Nil üzerinden batmak üzereyken, “Hadi ben gitmeden acele edin” diyor.

Mısır ve Nil kıyıları hâlâ kazılıyor. Kim bilir daha ne bilinmezler gizli toprak altında? Bunun en canlı örneği Luksor Tapınağı. Nil taştıktan sonra binlerce yıl toprağın altında kalmış. Hatta toprak altında bir cevher olduğunu bilmeden İslamiyet’in gelmesi sonrası üstüne bir cami bile yapılmış.

Mısır'ın Luksor kenti, MÖ 12. yüzyıldan beri Mısır’ın başkenti olmuştur. Kentteki Nil Nehri’nin doğu kıyısında bulunan Luksor Tapınağı Kompleksi Antik Mısır’daki en büyük ve en önemli dini merkezdir. Tapınak, M.Ö. 1400 yılında inşa edilmiştir. Mısır dilinde “ipet resyt” olarak anılan ve 'güney sığınağı' anlamına gelen tapınak, III. Amenhotep, II. Ramses, Tutankhamon ve diğer firavunlar tarafından yüzlerce yıl boyunca üstüne eklemeler yapılarak korunmuştur.

Mısır’da piramitler dahil her bir yere bir bilet ile yani bedel ödeyerek, ray cihazlardan geçerek giriliyor. Özellikle devlet her turist kafilesine ücretinin turist tarafından ödendiği silahlı bir polis veriyor. Bu zorunlu. Sebebi yakın tarihteki bir saldırıda gizli.

Mısır'ın en önemli turizm merkezlerinden Kızıldeniz Kıyısı’ndaki Şarm El Şeyh, 22 Temmuz 2005 gecesi ülkenin 1981'den bu yana yaşadığı en büyük terör saldırısına hedef oldu. Eş zamanlı gerçekleştirilen üç bombalı saldırının bilançosu 88 ölü, 200'ün üzerinde yaralıdır. Saldırının ardından bölgede bulunan dört Türk turistten haber alınamadığı belirtilmişti.

Tabii ki Mısır’daki terör saldırılarından sadece biri bu. Bu saldırının önemi can kaybının çok olmasından geliyor.

Terörün sebebi bizde de orda da bellidir. Ekonomik, psikolojik zarara uğratmak. Kendi derdiyle uğraşsın, kalkınmaya değil, silahlanmaya para harcasın. Kimler yapıyor bunu diye sorarsanız içten görünür, ya da dıştan görünür. Ama bu hep içli dışlıdır.

Tatil Köyü Hungara

 

Luksor’dan yola çıkıyoruz. Hungara’ya, son konaklamamızı yapacağımız hotele doğru dört saatlik yolda gezdiğimiz yerleri düşündüm.

Tapınakların ortak noktası, kahinlerin krala yani inançlarına göre yarı tanrıya, sufle yaptıkları, gizli tünellerle gidilen odalarda bulunan küçük dehlizler. Bunu bugünkü promptera benzettim. Kahinler dehlizden fısıldayarak kimsenin bilemeyeceği şeyleri krala söylüyorlar. Bu normal halk tarafından şaşkınlıkla karşılanmaz mı, kralın önemi ve gücü pekişmez mi?

Yönetmek için, gücü elde tutmak için efsanelere, dini inanışlara ihtiyaç var. O zaman bunu belki de atadan geçmiş bir ritüel olarak yapıyorlardı. Ama artık günümüzde bilerek yapılıyor.

Hungara’daki otelimiz aslında bir tatil köyüydü. Bu mevsimde tıklım tıklım dolu. Özellikle Rus turistler ucuz ve sıcak tatilin tadını çıkarıyorlar. Ertesi gün öğleden önce alışveriş yaptık. Öğleden sonra ise ciplerle bizi alıp çöle götürdüler. Çöl ortasında kervansaray gibi bir yere geldik. Bugyler, atvler ve ciplerle safari yaptık. Develere bindik, güldük, eğlendik. Hava kararmaya yakın yine aynı mekânda yemek yedik ve bedevi gecesine katıldık. Ateşli, ışıklı akrobasi gösterileri, dansöz derken çöl soğuğu iliklerimize kadar işlemeye başlayınca ortak kararla hotelimize döndük. Ve lobide çaylar, kahvelerle uçak saatimizi bekledik. 

Mısır’a gidecekler için bir iki güncel konuya da değinmek istiyorum. Mısır’da bahşiş kurumsallaşmış ve artık haraca dönüşmüş durumda. Bir mekâna geldiğinizde henüz hizmet almadan biri yanınıza gelip kaç para bahşiş vereceğinizi sorabilir. Hiç şaşırmayın. Uluslararası havaalanında tuvalete girmeden biri sertçe para isteyebilir. Vermezseniz de bir şey olmaz tabi.

Kısacası dilencisinden, satıcısına, tuvaletçiden garsona kadar siz Mısır’da yürüyen bir para ağacı gibisiniz. 

Mısır’ın, Nil’in, bu güzel gezinin hala etkisinden çıkmış değilim.

Esen kalın sevgi okurlarım.