Türkiye’deki doğal afetlerin etkileri açısından yüzde sıralaması %61 deprem, %15 toprak kayması, %14 sel, %5 kaya düşmesi, %4 yangın ve %1 çığ şeklindedir. Her yıl GSMH’nin %3’ü ile %7’si afet zararlarını karşılamak için harcanmaktadır. Depreme Japonya’da ki gibi sağlam binalarla ve tesislerle karşılık versek, yıllık tasarrufumuzu hesaplar mısınız? Kaç tane okul, kaç km. demiryolu eder? Örneğin, Türkiye’nin 2021 yılı milli geliri 7 trilyon 209 milyar 40 milyon lira idi ve 2021 yılında 360 milyar lira tasarruf sağlanabilirdi. Bu para ile yılda 20 bin adet ilköğretim okulu yapmak mümkündü. Japonya 10 yılda başardı. Bizde en riskli bölgeden başlayarak 30 yılda başarabilirdik. Bugün 1 yılda yapılacağı söylenen 200 bin ev, geçen yıl yapılsa idi, kaç can bugün hayatta olabilirdi?
Türkiye aktif deprem kuşakları üzerinde bulunmaktadır. 81 ilimizin 55’i birinci derece deprem bölgesindedir. Türkiye topraklarının %93’ü deprem bölgesi içindedir ve ülkemizde yılda ortalama 24 bin irili ufaklı deprem olmaktadır. Sanayi tesislerimizin %98’i deprem bölgelerinde ve %73’ü aktif fay zonları içinde yer almaktadır. Barajlarımızın % 95’ i de aktif fay zonlarının bulunduğu topraklardadır.
Bugün sayıları 1400’leri geçmiş enerji santrallarımızın neredeyse yarısı birinci derece deprem bölgesindedir. Bu durum riskin büyüklüğünü gösteren bir tespittir. Marmara’da beklenen 7,4 şiddetinde deprem ne yazık ki ekonomik bir bunalımın da habercisi olacaktır. Kamu ekonomisine kaynak sağlayan her 100 liranın 54 lirası ve Türkiye ihracatının %68’i Marmara bölgesinden yapılmaktadır.
Ancak gerçek riskin deprem değil, çürük bina ve cehalet olduğunun son depremle çok daha iyi anlaşıldığını umuyoruz. Örnek mi? Kahramanmaraş’ta dört yanındaki binalar çökerken tam ortada camları dahi kırılmadan ayakta kalan İMO binası çok çarpıcı bir örnektir. Üstelik bölgenin İMO temsilcisi Ökkeş Buğra Dalkıran “özel hiçbir şey yapmadık” demiştir. Aslında özel yaptıkları şey, zemin etüdü ve gerekiyorsa iyileştirme, deprem yönetmeliğine ve zemin etüdüne uygun proje, projeye uygun demir, beton kullanarak bina yapmaktır. Yani bölgedeki tüm binaların yapması gerekeni yapmışlardır.
Biz bunları kaçıncı kez söylüyor, kaçıncı kez yazıyoruz bilemiyorum. Onca can kaybı, yaşanan onlarca trajedi dahi ders olmamışken, yazmanın, anlatmanın da faydası olmadığı ortada ama yine de tekrar tekrar yazacağız. Bakınız “16.5.2012 tarih ve 6306 sayılı afet riski altındaki alanların dönüştürülmesi hakkında kanun Madde 8/9’da Türkiye Radyo-Televizyon Kurumu ile ulusal, bölgesel ve yerel yayın yapan özel televizyon kuruluşları ve radyolar, ayda en az doksan dakika afet, afet risklerinin azaltılması ve kentsel dönüşüm konularında uyarıcı ve eğitici mahiyette yayınlar yapmak zorundadır. Bu yayınlar, asgari otuz dakikası 17:00-22:00 saatleri arasında olmak üzere, 08:00-22:00 saatleri arasında yapılır ve yayınların kopyaları her ay düzenli olarak Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna teslim edilir. Bu saatler dışında yapılan yayınlar, aylık doksan dakikalık süreye dâhil edilmez” yazar. 11 senedir denk gelen oldu mu? Depremden depreme yapılan can yakan haberler unutturmamak ve eğitmek adına yapılsa idi belki insanımızı bilinçlendirmek mümkün olabilirdi.
Daha önce de önerdiğimiz bir çözümü yeniden belirtmek istiyoruz.
İmar yapma, emsal belirleme, imar alanı açma gibi yetkilerin kesinlikle siyasetle ilişkisinin kesilmesi gerekir. İmar konusu rant ya da oy devşirme konusu yapılmamalıdır. Deprem Bakanlığı kurulması çare değildir. Bu konular siyasetle bir araya gelmemesi gereken konulardır. Çünkü ilçe belediye meclisinden hatta çaycısından yukarı doğru kolayca suistimal edilmektedir.
İmar yapma, değiştirme, imar belirleme, emsal belirleme, imar alanı açma gibi yetkilerin mühendis odalarının belirlediği üyelerden kurulan bir konsorsiyuma verilmesinin, en azından onayının şart olmasının çok sağlıklı sonuçlar üreteceğini düşünüyoruz. Bakanlığın ve TOKİ’nin bu konudaki özel yetkileri ise belediye sınırları dışındaki alanlarla sınırlı kalmalıdır. Gerisi detaylandırılır. Aksi halde şehirler, yapılar, arsalar istismarlardan kurtulamayacaklardır. İşin özü budur.