Çocukken 10 kg ağırlığında bal gibi sarı kavunların, siyaha yakın rengi ama içi sarı karpuzların, kokusu ortalığa saçılan üzümler, limon, elma veya armut gibi çoğu yaz meyvesinin nereden geldiğini hep merak ederdim. O yıllar ağabeyim Rize öğretmen okulunda okuyor, ailenin ilk ve tek yatılı okuyan talebesi.
Çocukken 10 kg ağırlığında bal gibi sarı kavunların, siyaha yakın rengi ama içi sarı karpuzların, kokusu ortalığa saçılan üzümler, limon, elma veya armut gibi çoğu yaz meyvesinin nereden geldiğini hep merak ederdim.O yıllar ağabeyim Rize öğretmen okulunda okuyor, ailenin ilk ve tek yatılı okuyan talebesi. Göle ilçesinde ikamet ediyoruz, yaz aylarında abimin Kars’tan getirdiği meyveleri akrabamıza ait boş bir dükkanda sergi yapıp satıyoruz. Ben ilkokul 2 veya 3’e gidiyorum, yukarıda saymış olduğum meyvelerin herhangi birisini ağacında veya dalında gördün mü diye abime soruyorum.
Ağabeyim, tezgahtaki şeftalinin birini kapıp ısırıyor ve diğerini bana atarken göz kırpıyor, “Babamın tayini Bursa’ya çıktığında hepsini görürüz” diyor.
O göz kırpma ve yüzündeki sevecen ifade halen daha gözlerimin önünde.
Aradan birkaç yıl geçiyor Bursa’ya taşınıyoruz. Ağabeyim Rize öğretmen okulunda birkaç ay öğretmenlikten sonra o da Bursa Eğitim Enstitüsü’nü kazanarak tekrar yatılı okuyor. Kışın okul, yaz aylarında ise çalışmaya devam, hayatımız hep böyle geçti zaten. Bu defa ağabeyimle birlikte, 1968 yılında, Bursa Kurşunlu’daki Dilek Kampı’na kantin işletmeye gidiyoruz.
İş tecrübesi böyle bir şey, manavlıktan bakkallığa.
Ağabeyim ile birlikte ilk kez denizi görüyorum.
Gündoğdu köyünden virajlı yollardan kıvrıla kıvrıla Kurşunlu’ya giderken yine soruyorum, “Rize’de de deniz bu renk mi?”
Daha önce deniz görmenin gururu ile dudağını bükerek ayıp olmasın gibilerinden sus işareti yapıyor…!
Sonraki yıllarda ağabeyim öğretmenliği, bizler ise ticareti tercih ediyoruz. Belki on yıl boyunca ne zamanki biz ticaretle uğraşan kardeşler tatile gitsek ağabeyimiz iş yerimizde bize yardım için nöbetçi olurdu, hatta sonra samimi arkadaşların iş yerlerinde de nöbete devam.
Ama kendisi asla ticarete ısınamadı. En çok da malı veresiye alıp sözünde durmayanlara kızardı, yalana hiç tahammülü yoktu.
“Bana göre değil” derdi ticaret, o 68 kuşağının tipik kahramanlarından biri idi. Yedi kardeşin idolü idi.
Bizler onun tuttuğu takımı tutardık, onun siyasi görüşü bizim de yolumuzdu. Hepimiz gece onun yanında yatmak için kavga ederdik.
Bütün yeğenlerini tepesinde gezdirmiştir ve en ufacık ah demesi olmamıştır kardeşlerine.
Su gibi berrak, temiz ve duru idi.
Ömrümde tek bir yalanını duymadım, işitmedim. Ama amansız hastalık işte, bir bahanesi olacak ya ölümün.
Bir de pandemiden dolayı çok sıkılıyordu zira ameliyatlarından sonra yanına yaklaşamıyorduk.
Pandemi dolayısı ile son günlerinde balkondan ve uzaktan konuşurduk.
Atatürkün “yurtta sulh cihanda sulh sözünü çok beğenirdi” ve hayatında da her konuda barıştan yana idi.
Nur içinde yat. Ne hikayelerimiz var abim, dayanamadım hafif yazayım dedim, çünkü dayanamıyorum.
Mekanın cennet olsun melek abim.
Yedi kardeşin hepsi ile de çok güzel hikayeleri vardır.
Tesellim şudur ki tek bir kavgamız veya itirazımız olmadı birbirimize.
Ne güzel insandın, ne güzel…
Rahat uyu sen abim.
Ruhun şad mekanın cennet olsun.
Saygılarımla…