Karşılaşmış olduğum insanlar ile biraz muhabbet sonrası genelde şu soru sorulur bana:
“Kaç yaşındasınız?”
Sanki işe alacakmışlar gibi gelir bu soru bana.
“69” deyince de “Ooo, maşallah!” gibi klasik bir söylemden sonra gelecek soruyu da ezbere bilirim.
“Abi, işe gidiyor musunuz?” gibi çok sevmediğim bir soru ile karşı karşıya kalırım.
Yine devamında “Artık gençlere bırakmak zamanı gelmiş” ile sohbet devam eder.
Bana zorla işi bıraktıracaklar ve ben de sabahtan akşama kadar evde hanımın başının etini yiyeceğim.
O olmadı buraya as, bunu kaldır diyeceğim.
Çünkü elimden bir çay yapma veya ekmek kesme becerisi gelmez.
Ben, asla bir iş yapmadan duramayacağımı bir tatile gittiğimde anlarım. Bir hafta çok güzel geçer, sonra oflamaya puflamaya başlarım.
Bir yurtdışı müşterim, 63 yaşında işinin başına tek oğlunu geçirerek “Bundan sonraki yaşamımı, dünyayı gezerek ve golf oynayarak geçireceğim” demişti.
3 yıl sonra pes etti ve tekrar işinin başına döndü. Bugün o müşterim 76 yaşında ve çok başarılı bir şekilde halen işinin başında.
Kendisine neden işe geri döndüğünü sorduğumda ise “Eğer mevcut işiniz var ve çalışmaya devam ediyorsanız, gezileriniz ve tatiliniz çok güzel oluyor, çünkü tatiliniz bittiğinde veyahut sabahleyin kalktığınızda yapabileceğiniz ve gidebileceğiniz bir şeyler var” diye yanıtlamıştı.
Elbette gün gelecek yorulacak ve bırakacağız ama kendinizi faydalı hissediyor ve o tür gözlemleri sürekli yaşıyorsanız, şirketinizin gelişimine katkıda bulunuyorsanız, gerçekten de bulunmaz Hint kumaşısınız.
Gelelim aile şirketlerinde kuşak değişimine ve tecrübeyi aktarmanın yöntemlerine.
Onu da haftaya diyelim.