Yıllardır gidip geldiğim Ege Bölgesi yollarında, dağın yamacına kurulmuş, görüntüsü şirin mi şirin bir köy görürüm.

Yemyeşil ağaçların arasında kıpkırmızı çatıları adeta tomurcuk açmış güller gibi gelir bana.

Otomobille tam virajı alırken belirir ve tehlikeli olmasına rağmen bakmaktan kendimi alamam.

Her seferinde kahvehanesine oturup bir çay içeceğimi hayal ederim.

Bir gün aynı virajdan geçerken karar verdim, yavaşladım ve köyün yoluna saptım.

Yakın görünen köy, aslında oldukça uzakmış. Gidince fark ettim.

Köy yolları toz duman, bozuk mu bozuk.

İlk karşılaştığım kişiye sordum, kahve veya köy meydanı nerede, ayran veya çay içeceğim dedim.

Sen misin köye giden, köyün ahalisi toplandı başıma, tahminimce beni tüccar zannettiler.

"Üzüm vaaa, guru üzüm vaa, incir vaaa, kuru incir yepeceeez."

Sadece çay içeceğimi söyledim. Mekan bakkal, kahve karışımı dört sandalye, on tabure. Hepsi ayrı materyalden yapılma; demir, plastik, hasır, ahşap ne ararsan var.

Çay geldi bardak kırık, tabağı mika ve çok eski. Neyse çayları içtik, sohbet koyulaştı. Anladığım kadarı ile herkeste motttööör vaa, draktööö vaa, ev vaaa, altın vaaa ama köyde bayındırlık sıfır. Köylü de çalışmaktan bıkmış işin doğrusu. Köylüler müthiş insanlar. Turist istiyorlar. Çünkü güzellik var, seyirlik var, esinti var, tabiat var. Neden olmasın?

Açık konuştum. Dedim ki:

Vallahi turist bu yola girmez, bu kahvede oturmaz, bu çaydan içmez.

“Nasıl olceeeek?” diye hep bir ağızdan sordular.

Devam ettim kafeterya yok, lokanta yok, kalacak yer yok, turist yerli de olsa, yabancı da olsa acından ölür deyince muhabbet uzadı. Onlar sordu, ben anlattım. Ekonomi, siyaset derken zaman su gibi aktı.

Her konuşmada köyün ahalisinin ne söyleyecek diye ağızına baktıkları uzun boylu, şapkasını bir kulağını açık bırakacak şekilde takmış sarışın adam, elini ensesine götürüp şapkanın tereğini burnunun ucuna değdirip kafayı kaşıyarak:

"Gaadeşim biz zateen çifçiyiz be yaaa, ne anlaarız otelden, motelden, gafeteryadan, gayri niiden çıktın sen yahu?"

Ağır ağır kalktım.

“Arkedeşleeee galın salıcakla, yolcu yolunda gerek gayri” diyerek vedalaştım.

Yola koyulurken içimden mırıldanırdım  “Bir köy var uzakta,  gitmekse de kalmaksa da o köy bizim köyümüzdür.”