Denizli’de düğün var. Dört buçuk saattir yoldayız. Buldan’ı geçer geçmez gök boşaldı adeta. Silecekler yetişmiyor. Bir benzinliğe attım kendimi. Aynı yakıt adasının soluna bir kamyon, sağına ben yanaştım. Tuna tuvalete gitti. Biz camları açtık, yakıt dolarken.

Sol taraftaki kamyon şoförü ile selamlaştık. “Araç kaç paraya doluyor?” diye sordum. “18 bin 750 liraya,” dedi. Ardı ardına sorduğum meraklı sorulara içtenlikle cevaplar verdi.

Bu akaryakıtla yaklaşık 1500 km yol gidiyormuş. Salihli’den patlıcan yüklemiş. Antalya haline götürecekmiş. Nakliyenin bir kilo patlıcana yüklediği maliyet 3 liraymış. Ama pazarda 20 liraya satılıyormuş. En fazla 15 lira olması gerekiyormuş.

Biraz Antalya’nın şu anki halinden, sıcaklardan dem vurduktan sonra konuyu yine patlıcana getirdim.

“Siz haldeki tüccara patlıcanı 9 lira maliyetle bırakacaksınız. Pazarcı esnaf gelecek oradan satın alacak. Bunun üzerine katma değer vergisi ve halcinin karı binecek. Pazarcı 12 Lira civarı bir paraya patlıcanları yükleyecek. Pazara gidecek. Gidiş gelişte muhakkak bir yakıt maliyeti olacak. Çürüğü çarığı, kalanı derken malın tezgâha çıktığındaki maliyeti 14 liranın altında olamaz. Nasıl 15 liraya satsın? Eğer konu marketse daha fena. İşin içine bu sefer personel, kira, elektrik ve benzeri masraflar da giriyor,” dedim.

Bir şey diyemedi. Haklısınız anlamında başını salladı.

Tuna geldi. Pak cinsi sevimli Puma’mızı araçtan indirip biraz gezdirmek niyeti ile sağ arka kapıyı açtı. Puma’nın ayaklarının yere değmesiyle aynı anda, iki iri köpek Puma’ya saldırdı. Şükür ki Tuna erken davranıp Puma’yı arka koltuğa atıverdi. Köpeklerden biri adeta kudurmuş gibi arabaya girmeye çalışmaz mı! Ödümüz patladı. Kapıları kapatıp kaçar gibi otoyola attık kendimizi. Tuna’nın çabukluğu bizi bir felaketten kurtarmıştı. Oysa o cüssede iki köpeğin ensesinden tutup bir kez silkelemesi çok kötü sonuçlar doğurabilirdi.

Geçen yaz bir komşumuzun terasından yine böyle başıboş bir köpek, Süt adındaki süt gibi bembeyaz köpeklerini çekip almış, dur demeye kalmadan paramparça etmişti. Hiç havlamadan ve hedef odaklı bir saldırı. Tıpkı benzinlikte başımıza gelen gibi.

Köpeklerde alan ve mekân korumacılığı vardır. Yabancı gördükleri insanlar, kediler, başka köpekler ve diğer canlılar onlar için tehdit niteliği taşır. Tek köpek genelde havlayarak alanı korumaya çalışırken, birkaç köpek sürü mantığıyla saldırır.

Son zamanlarda çokça saldırıya uğramış insanların videolarını izliyoruz. Hele bir yaşlı teyzemizin durumu var ki içler acısı.

Bizler köpekleri yavrulatmayı, minik enikleri mıncıklamayı pek severiz. Enikler palazlanıp ortalığı pisletmeye başladı mı verecek, veremezsek atacak yer ararız. Bu işin çözümü belli: Hızlıca ve inatla kısırlaştırmak. Alanlarda gezen sürüleri toplayıp bir barınağa koymak.

Sıkça duymaya başladık. “Bizim sokağın çok şeker bir kangalı vardı. Onu belediye aldı. Oysa yavrumun kimseye zararı yoktu.”

“Tamam ablacığım da sizin sokak sakinlerine zararı yoktu. Geçen bir çocuğu elinden zor aldılar. Senin de ondan haberin yoktu.”

Efsane bir ses kaydı var Kütahya Simavlı bir hacı amcamızın.

“Oğlum biz sabah namazına cameye gedemeyoz. Başıboş çok köpek var. Yavrum bunları topleyceniz mi, bağlıyceniz mi, vallahi akıdeşlele cameye gidemez olduk.”

“Hacı amca merak etme. Program dahilinde hepsini kısırlaştırıcağız.”

“Oğlum, evladım sen beni anlameyon mu? Bu hayvanlar bizi ……cekler demeyom, ısırcekle, yiyicekle diyom!”

Ben de çatlamadan bir mani ile size şimdilik veda edeyim.

“Badılcan tarlada altıya

Olur pazarda yirmiye patlıcan.

Bütçe yetmiyor sinirden çatlıycan

Köpek havlıyor korkudan patlıycan”