Geçen hafta bilgisayarıma düşen bir iletiyi sizlerle paylaşıyorum;
Hitler’in Almanya’da iktidara gelmesinden sonra toplama kampına gönderilen ve tamamı Yahudi olan yüzlerce bilim insanı kampta ölüme terk edilmişlerdi. Sonra bir gün içlerinden bazılarına, serbestsiniz, ülkeyi terk ediyorsunuz, dediler. İnsanlar şaşırdılar, anlamadılar, ne olmuştu? Bu bir mucizeydi.
Aslında mucize değildi, işin arkasında bir isim vardı,
Mustafa Kemal ATATÜRK
Çünkü bu isimlerin hepsi kendi alanlarında çok büyük isimlerdi. O sırada Türkiye’de sadece bir üniversite vardı, İstanbul Üniversitesi, bilim insanlarına da büyük ihtiyaç vardı, Atatürk onları keşfetmişti. Milli Eğitim Bakanı Reşit Galip Almanya ile bir anlaşma imzaladı, tarih 6 Temmuz 1933 idi. İşte o anlaşma ile Türkiye’ye gelen isimlerden bazıları;
Hans Reichenbach- Matematik Mantığı, Walter Kranz-Filoloji, Latince, Yunanca, Von Aster-Felsefe Tarihi, Albert Eckstein-Çocuk Sağlığı, Zuckmayer-Müzik, Holzmeister-Mimari, Carl Ebert ve Paul Hindemith- Klasik Müzik, Opera ve Bale, Dessauer ve Erich Frank-Tıp ve Fizik Tedavi, Fritz Arndt-Kimya, Von Mises-İstatistik, Freundlich-Astronomi, Kantorowich-Diş Hekimliği, Igersheimer-Göz, Ernst Hirsch- Hukuk ve Kütüphanecilik, Bruno Taut- Modern Mimari, Zoolog Curt Kosswig-Manyas Kuş Cenneti, Fritz Baade- Kırşehir’deki şifalı sular ve akik taşı…
İşte bu bilim insanları Türkiye’de yaşadılar ve eğitimler verdiler, hem de Türkçe, binlerce genci eğittiler, bilgi ve deneyimlerini aktardılar. Mustafa Kemal ATATÜRK Hitler’in zulmünden 150 ye yakın bilim adamını kurtardı, o insanlar da her şeylerini bu ülkeye verdiler. Bugün ülkemizdeki yaşamın, eğitimin, bilimsel ve sosyal gelişmenin köşe taşlarını bu bilim insanları yerleştirdi.
Aslında Alman hocaların gelişine kadar Atatürk toplumun batılılaşmasını hedefleyen kökten reformların uygulanması başlatmıştı. Ülke kalkınmasının daha ileriye taşınması için batılı bilim insanlarına ve teknisyenlere kucak açmıştı. İşte bu kapsamda ilk adım olarak 1933 Temmuz ayında yukarıda adları yazılı olanlar dahil olmak üzere 38 bilim insanıyla sözleşmeler imzalandı. Bu isimlerin neredeyse tamamı Hitler Almanya’sını terk etmek zorunda kalan bilim insanlarıydı. Kendilerine kürsü başkanlıkları verilirken, karşılığında mensubu bulundukları bilim alanında Avrupa’da ulaşılmış seviyeyi İstanbul Üniversitesine yansıtmaları bekleniyordu. Bu bilim insanları işe alınmalarıyla beraber, Türkçe olarak ders vereceklerini ve Türkçe ders kitapları yayınlayacaklarını da yükümlenmişlerdi. Buna karşılık üniversitelerde ve devlet kurumlarında maaşları yüksek mevkiler elde ettiler, hatta Almanlar tarafından yönetilen enstitüler de kuruldu. Reform kararları çerçevesinde 1933-1934 öğretim yılında eğitim kadrosunda 27 yerli ordinaryüs profesöre de yer verilmişti. Böylece Cumhuriyet döneminin Yüksek Öğretim Sistemi sağlam temeller üzerinde kuruldu ve gelişti.
Benim de İTÜ İnşaat Fakültesi 1. sınıfta teknik resim hocam bu bilim adamlarından biriydi, Prof. Dr. Horninger, çok disiplinliydi, o sınıfa girdikten sonra içeri girilemezdi, uygulamaya yönelik hızlı ve kapsamlı adımlar atmamızı sağlayan bir öğretim sistemi uygulamıştı, yaptığı imtihanlarda hiçbirimiz kırık not almamıştık, anlattıklarını iyi öğrenmiştik…