İş insanları, siyasetin içinde olmak istemez. Tüm siyasi görüşlere saygılı olmak ve eşit uzaklıkta durmak menfaatleri gereğidir. Zaten siyaset için zamanları da yoktur. Ne var ki alınan siyasi kararlar işlerini doğrudan etkiler. Hayatında iki kişi çalıştırmamış, cebinden SGK primi, vergi ödememiş, sektörlerin sorunları ile iç içe olmamış insanların aldığı kararlarla savrulup dururlar. Doğru kararlarla ülkesine daha çok destek ve yararlı olabilirken, yanlış kararlarla tam tersi yaşanır. Siyaset içinde liyakat sahibi olmayan eğitimsiz ve beceriksizlerin sayısı arttıkça da yanlışlar kronikleşir, ahlak bozulur. Acısını ise toplum çeker.
Demokrasinin bayramı seçimler işte bu doğru ya da yanlış kararları vereceği düşünülen, siyasi görüşlerin belirlediği adayları değerlendirip, size göre doğruları yapacağını düşündüğünüz insanlara oy verme günüdür. Hem de neredeyse hiç tanımadan ne yapar ne yapamaz, kariyerindeki başarı oranları nedir bilmeden. Sistem baştan ayağa yanlıştır ama şimdi onu konuşacak zaman değil.
Nedir bu başarı ölçüsü kararlar? Size daha çok zam verilmesi mi, aldığınız maaşın alım gücünün artması mı? Ya da size sosyal yardım adı altında daha çok yardım sağlamak mı, sizi yardıma muhtaç olmadan onurunuzla yaşatacak ekonomik ortamı sağlamak mı? Daha çok hapishane, icra dairesi yapmak mı, toplumun sosyal ve ekonomik sorunlarına çare bulmak mı? İşsiz ve yetersiz üniversite mezunları yetiştirmek mi, gelecek endişesi olmayan genç nesiller mi? 20 yılda 4 milyondan 20 milyona çıkan yardıma muhtaç insana yardım etmekle övünmek mi, yardıma muhtaç insan sayısını azaltmak mı? Yüzlerce örnek vermek mümkün ancak doğru düşünenler anladı. Peki yanlış düşünenler, başkasının düşüncesini doğru zannedenler, hiç düşünmeyenler?
İnsan ne için oy verir? Düşünün lütfen. Daha refah, daha insanca, daha kaliteli, onurlu bir yaşam, eşit haklara sahip olmanın garantisi güven altına alınmış bir adalet sistemi, asgaride vatandaş olmanın huzuru ve gururu ile yaşanan, gerektiğinde uğruna can verilecek kadar inanıp güvenilen bir vatan için değil mi? Seçim sonuçlarının hiçbir şaibeye meydan verilmeden alındığına inanılmaz ise, çıkan sonuca saygı duyulur mu? Benzeri endişeler ile seçilenlere güven duyulur mu, güven olmayan yerde başarı mümkün mü?
Peki yerel seçimlere bir elin parmakları kadar gün kaldığı bugünlerdeki hissiyatınız ne? Mesela bir tarafın adayları devletin tüm gücü ile desteklenirken, diğer tarafta adayların partileri ve şahsi imkanları ile kampanya yapmaya çalıştığı bir seçim ortamı adil bir seçim ortamı mıdır? Milletin patron olduğu Devlet TV kanallarında tüm adaylara eşit zaman ayrılmaması adil midir? Devleti yönetmekle görevli, bu nedenle maaşları ve imtiyazları olan sayın Bakanların Devletin uçağı ve araçları ile ülkeyi dolaşıp mitinglere katılması, zamanını seçim çalışması için harcaması doğru mudur, yoksa israf mıdır?
Bu seçimlerin yıldızının İstanbul olması nedeniyle oradan bir örnekle bitirelim. Adaylardan birisi “İstanbul meydanlarında senden çok başkalarının fotoğrafları asılı, senin yetkin ne” benzeri bir konuşma yaparken diğer aday “Sen İstanbul sokaklarında kaybolursun, Müge Anlı bile bulamaz” şeklinde konuşmuş. Söyler misiniz, ucuz ekmek, ucuz et kuyruğunda bekleşen insanımıza bunların katkısı ne? İstanbullu hanginizi neden seçsin? Sizin mazideki başarılarınız ne ki, sözlerinizin, projelerinizin lafta kalmayacağına inanalım.
Özetle bu ülke hak etmediği ekonomik sıkıntılardan bir an önce kurtulmak zorunda. Bu eğitim seviyesini bir an önce yükseltmek zorunda, çağdaş, bilimin ve teknolojinin ışığında gençler yetiştirmek zorunda. Eğer seçimler vatandaşın refah ve mutluluğu için değilse ne için yapılır?