Milli otomobil 1960'lardan beri Türkiye'nin rüyası ve sanayideki en büyük ülküsü idi. O yıllarda milli bir heyecan ve teknolojik sıçrama gayesi ile gerçekleştirdiğimiz “Devrim Otomobili” tecrübesi hatırlardadır.

“Devrim”, dönemin Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel'in talimatıyla oluşturulan küçük bir ekibin sıkı çalışması ile 128 gün içinde üretilen ilk yerli otomobil prototipidir. Rahmetli Necmettin Erbakan da bu ekibin içindeydi.

Geçtiğimiz yüzyılın başından itibaren, Avrupa ülkelerinde ve ABD'de, ardından Japonya'da peş peşe ortaya çıkan otomobil markalarınca üretilen otomobiller çoğalmaya başladı. “Biz neden yapamıyoruz?” diye yıllarca hayıflandık. Bir otomobil, sadece fabrika çıktısı bir sanayi ürünü olarak görüldü. Aslında otomobil, sadece mekanik parçalardan ve sistemlerden oluşan bir sanayi ürünü değildir. Otomobil; bir ülkenin ekonomik, sosyal, kültürel, bilimsel ve teknolojik gelişme düzeyini yansıtan bir gösterge, temsil edici bir sonuçtur.

Otomobili oluşturan motor, şanzıman ve diferansiyel gibi ana parçaları üretmek için, gerekli sermayeye, malzeme girdilerine, fabrikaya, mühendis ve ustalara sahip olmak yeterli değildir. Ancak, gerekli stratejik yaklaşım, planlama, teknolojik altyapı ve kurumsal birikim olmadan; temel teknik ve idari süreçler izlenmeden, alelacele üretilen “Devrim Otomobili”, kervan yolda düzülür yaklaşımı çerçevesinde, plansız iş görme anlayışımızı ve pratiğimizi yansıtan başarısız bir örnek olmuştur.

29 Ekim 1961 Cumhuriyet Bayramı töreni esnasındaki test sürüşünde yaşanan yakıt sorunu nedeniyle arabanın 100 metre gidip sonra durması, “Devrim yolda kaldı” söylentisiyle toplumda kısa sürede bir başarısızlık algısının yayılmasına yol açtı. Hâlbuki, Devrim otomobili 2 tane yapılmıştı. İkincisi arkadan geliyordu ve rahmetli Gürsel bu ikinci otomobille törene zamanında varmıştı. Ülkemizde otomotiv sektörünün gelişmesinden endişelenen dış merkezler bunun bilinmesini istemediler. Bunun bilinmesi önemli.

Bu girişim; devlet otoritesinin yönlendirmesiyle sınırlı ve denetimli şartlarda üretilen bir prototiple işlerin bitmediğini gösteren bir örnektir. Hedefe ulaşmak için her şeyden önce ülkede yeterince gelişmiş bir arz ve talep piyasasına, güçlü bir sanayi altyapısına; seri üretim için teknik donanım, tedarik zinciri ve yeterli sermayeye sahip olunması gerektiğini ortaya koymuştur.

Ardından 1967'de Ford Motor lisansı ile İngiliz tasarımı Anadol'dan başlayarak, İtalyan FİAT, Fransız Renault, Japon Toyota ve Honda, Güney Kore Hyundai lisansıyla ülkemizdeki fabrikalarda üretilen otomobiller dönemine girdik.

TOGG konusuna haftaya değineceğim. Sağlıkla kalın…