Yazılarımda büyük çoğunlukla teknik konuları ve özellikle inşaat sektörünü irdeliyorum. İlintili konularda da, eğitim başta olmak üzere, diğer sektörlerle ilgili görüşlerimi sizlerle paylaşıyorum. Bu defa bir vatandaş olarak ülkemizde gittikçe zorlaşan bir konuda, ekonomi konusunda görüşlerimi belirtmek istiyorum.

Cumhuriyetimiz; kurulduğundan beri, dünyada mevcut olan veya yeni oluşan ekonomik modellerden bir kısmını denemiş, uygulamaya çalışmıştır. Yaşım itibarıyla bunların önemli bir bölümünü yaşayarak gözlemledim. Hemen hepsinde kısmen başarı ve kısmen başarısızlık görüldü. Geçmişteki uygulamalardan hala hoşnut olanlar da var, memnun olmayanlar da.

Her dönemi; herkes kendi elde ettiği faydalar veya kayıplar açısından değerlendiriyor. Ama ülkemiz uluslararası değerlendirmelerde, dünya sıralamasında arzu edilen seviyeye bir türlü gelemiyor. Bence bunun temel nedeni kısa vadeli başarı istekleri ve istikrarsızlık. Tüm ekonomik, sosyal, siyasal ve finansal modellerin başarısı için toplumun inanması ve bizim gibi gelişmekte olan ülkelerin çok çalışması lazım.

Dünyadaki ülkelere şöyle bir baktığımızda, hemen hiçbir ülkede bir modelin katı olarak uygulanmadığını görüyoruz. Dünyadaki lider on ülkeyi incelediğimizde öncelikle siyasal olarak farklılıklar görüyoruz. Yönetim modeli olarak farklı uygulamalar var. Geçtiğimiz yıllarda yapılan değerlendirmeler kapsamında ilk on ülkenin içine girmeyi hedeflemiştik. Ama geçen sürede bugün vardığımız nokta, neredeyse ilk yirmi ülkenin de dışına çıktığımız şeklinde. Bunun temel nedeni, üretmeden borç para ile kalkınmak. Bu bize ancak kağıt üzerinde bir görüntü verir. Fiiliyatta bunu göremeyiz.

Kaldı ki dünya her dönem bize yeni sürprizler sunuyor. İşte öncesinde hiç adı sanı duyulmayan, tüm dünyayı kaplayan ve halen tam çözülememiş bir CORONA olayı.

İşte yavaş yavaş gelişen, içten içe yanan bir kömür yığını durumunda iken aniden parlayan bir UKRAYNA ile RUSYA arasındaki savaş. Birbirine kardeş iki ülkenin birbirleriyle savaşmaları. Göçler ve sığınmalar. Ölen kadınlar, çocuklar, yaşlılar. Batı dünyası da olanları seyrediyor ve savaşı durdurmaktan çok silahlanmayı destekleyen girişimler var.

Bu anlattıklarımın en çok etkilediği ise bizim ülkemiz. Her iki devletle de çok zorunlu olduğumuz ticari ilişkilerimiz var. Karadeniz’den dolayı komşuluğumuz da var.

Allah’tan Montro sözleşmesinden dolayı bizim de çözümde katkımız olabilecek.

Bir diğer konu ise bu ölçüde beklenmeyen PETROL fiyatlarındaki yükselmeler. Ülkemizde akaryakıt fiyatları neredeyse her gün yükseliyor.

Böyle durumlarda ülke yönetiminin tüm kesimleri kucaklayacak söylemler ve eylemler geliştirilmesi gerekir. Ama gelin görün ki öyle olmuyor. Yönetenlerin; eleştirenleri, farklı çözüm önerenleri sert söylemlerle suçlamaları halinde olumlu sonuç elde etmek çok zor. Tecrübeler bunu gösteriyor.