Japonya kalkınmayı başarmış bir ülkedir. Sadece endüstriye bağlı ekonomik bir kalkınma değil, aynı zamanda insani kalkınmayı da gerçekleştirmiştir.

Daha öne bu konuya değindiğimizi hatırlıyoruz. Japonya II. Dünya Savaşı’nın yıkımından sonra sınırlı kaynaklarıyla ihtiyaç duyduğu kalkınmayı nasıl sağlayacağını oturmuş, tartışmış. Çekik Gözlüler toplumsal bir mutabakatla bir strateji oluşturmuş. Bu stratejinin temelinde üretim ve tasarrufun olduğu görülmekte.

Japonlar paralarını boş yere harcamazken, birikimlerini sadece üretim yatırımlarına yönlendirmiştir. Bu süreçte kamu neredeyse tüm altyapı yatırımlarını ertelemiştir. Mümkün olan her şeyi, gerektiği takdirde taklidini de üreterek, kendi teknolojilerini ve markalarını yaratmışlardır.

Kalkınmayı başarıp, refaha ulaştıktan sonra ihtiyaç duyulan altyapı yatırımlarını gerçekleştirmişlerdir.

Bu nedenle yakın zamanda asma köprü, deniz altı tüp tünel ve hızlı tren gibi alanlarda en yeni teknolojilerde imzaları vardır.

Japonlar üreterek altyapılarını inşa etmişlerdir ve devasa altyapı işlerinde hiçbir şaibeye imkan tanınmamışlardır.

Bizdeki durumun tam tersi değil mi?

Bugün Japonya dünyanın en güzel yollarına, en temiz ve havasına sahip ülkedir.

Japonya elde ettiği cari fazlayı harcamak için bundan 50 yıl evvel her yıl 10 milyon vatandaşını yurtdışına çıkmasını planladı ve bunu destekledi. Bugün bu yüzden dünyanın her noktasında fotoğraf çeken Japonlara rastlanmaktadır.

Bu sayede vatandaşının kültür ve görgüsünü artırmış, insani kalkınmayı desteklemiştir.

Kalkınma her alanda aynı anda gerçekleştirilememektedir.

Bir yanda sanayi gelişimi, bir yanda altyapı gelişimi, diğer yanda insani kalkınmayı sağlamak mümkün değildir. Sanayin Mısır standardındayken, Alman çevre standardını, Hollanda’nın iş güvenliği şartlarını, İsveç’ in insani kalkınmasını beklemek anlamsızdır. Bunların hepsini bir arada yapayım derken, hiçbirini yapamazsınız. Hem insanınız, hem kamu yıpranır.

Japonlar 1990’a kadar başarıya doydu ve bir yerde hata yaptılar. Zenginleştikçe finansal piyasalarda yaşanan anlamsız yükselişi kontrolsüz bıraktılar. Varlık değerleri uçtu gitti, sonunda oluşan balon patladı ve dünyanın gördüğü en büyük deflasyona girdiler. Bu noktada durakladılar.

İnsanoğlunun karşı koyulamaz hırsı onları da etkisi altına aldı.  Hala o aşırılığın bedelini ödüyorlar.

Kalkınmanın temeli, toplumsal uzlaşının sağlanmasından geçmektedir. Kalkınma, bazı hedefleri ertelemeyi göz ardı etmeden, üretim ve insani gelişmeyi merkeze alan politikaların tavizsiz uygulanmasını gerektirir.