Kendi memleketinde kesilen ağaç dalının santimetresi üzerinden ceza alan Kanadalı maden arama şirketi Alamos Gold, Kaz dağlarında altın ararken çevrede ağaç katliamı yaptı. Kaz dağlarında Alamos Gold tarafından ÇED raporuna göre 45.650, Orman Genel Müdürlüğüne göre 13.400, TEMA vakfına göre 198.000 ve Orman Mühendisleri Odasının bölgede 3 gün boyunca yaptığı tespitlere göre 347.000 ağaç kesildi.

   Siyanürle altın araması yapılıyor. Kaz dağlarına ne kadar siyanür döküldüğü konusunda çok farklı bilgi var ancak 20 bin ton için izin alınmış. Bir rapora göre de bu Kanadalı firmanın ülkemiz topraklarına 52 bin ton siyanür döktüğü yazılı. Erzincan faciasını da naaşları bulunamayan madencilerimizi de unutmadık.

   Ülkenin doğal kaynakları bu kadar kolay ve fütursuzca nasıl yok edilebiliyor anlamak mümkün değil. İstediklerini alıp gittikten sonra geride bıraktıkları zarar nasıl telafi ediliyor diye sormak gerek ancak anlamsız. Çünkü sorumlu onlar değil, sorumlu doğal kaynaklarımızı, topraklarımızı böylesine fütursuzca talan edilmesine izin verenler, denetlemeyen, hesap sormayanlar. Hani bombalasanız, yok etmeye çalışsanız ancak bu kadar olur. Nasıl 45 bin ağaç kesmelerine izin verirsiniz. Hadi kestiler giderken yerine neden yeni ağaç diktirmezsiniz. 347 bin kesmişler nasıl denetlenmez, nasıl bunun bedelini ödetmezsiniz. Geleceğimizi nasıl çalar, topraklarımızı etkileri 100 yıllar sürecek şekilde nasıl zehirlerler. Şehit kanları ile kazanılmış bu cennet ülke muz cumhuriyeti mi?

      Kısa süre önce öğrendiğimiz bir bilgi şöyle. Cumhuriyetin kuruluşundan 2003 yılına kadar geçen 80 yıllık sürede verilen maden arama ruhsatı sayısı 20 bin civarında imiş. 2003 yılından bugüne kadar ise 380 bin maden arama ruhsatı verilmiş. Anlaşılan gelecek hiç düşünülmemiş.

  

Geçtik, daha neler var söylenecek ama belkide en tehlikeli olanı, resmen işgal altında olmamız. Bayramda Mudanya sahilinde yürüyelim dedik. Akıl alacak gibi değil. Suriye demiyiz, ırak damıyız, neredeyiz belli değil. Örf ve adetlerimizin tamamen dışında arapça bağırışlar, aşırı gürültü, tuhaf kıyafetlerle denize giren genç erkekler, kumlara serilmiş örtüler üzerinde sofra kuran kadınlar, sahilde denizde yüzlerce çocuk, ancak Türk yok. Türkler sadece esefle ve üzüntüyle seyrediyor. Onlar ise mal sahibi gibi rahat. Hiçbir çekinceleri yok.

   17 Haziran akşamı ise çok enteresan “hadi canım” dedirtecek bir olay yaşanmış. Aydın’ın Selçuk ilçesindeki 6000 yaşındaki EFES Antik şehrini bilmeyen yoktur. İşte o açık hava müzesini ziyaret eden insanlar, Celsus Kütüphanesi’ne geldiklerinde bir barikat ile karşılaşmışlar. Masaların kurulduğu antik kütüphanede Amerikan Wind Star Cruise Gemisi ziyaretçilerine yemek organizasyonu düzenlendiği anlaşılmış.

   Türk vatandaşları bu duruma tepki göstererek, yuhalama ve ıslıklar eşliğinde isyanlarını belirtmişler ve alana girmek istemişler. Bunun üzerine yemekteki yabancı turistler yemeği terk etmiş. Organizasyon ekibi masaları toplamış ve kütüphanenin ışıkları kapatılmış.

   Acaba bu izni kim ya da hangi kurum verdi. 365 gün, onlarca ülkeden gelen binlerce insanın ziyaret ettiği, Dünya harikası bir açık hava müzesinde masalar kurulup yemek yeniyorsa, yarın bir bakmışsın düğün yapılıyor. Henüz 248 yıllık geçmişi olan Amerikan tarihinin, 12.000 yıllık eserlere sahip Anadolu topraklarının derinliğini kavraması beklenemez. Acaba masa sallanıyor diye antik parke taşlar kırılmış olabilir mi?

   Olay şuna benziyor. Louvre müzesine masa atıp yabancı turistlere yemek organizasyonu yapılıyor. Ya da Amerikan Doğa Tarihi Müzesinde Dinozor iskeletleri arasına masalar konulup Türk turistlere yemek organizasyonu yapılıyor ki Efes ile kıyaslanmaktan çok uzak bir müze.

     Yaşanan bu olaylara sebep olanlar, belli ki liyakat sahibi olmayan görevlilerdir. Türkiye’yi Dünya’nın hiçbir yerinde yaşanmayacak bir ayıba muhatap etmişlerdir. Gereken mutlaka yapılmalıdır. Kültür Bakanlığı henüz suskun. Gerçekten merak konusu. Bakalım ne diyecekler?