Çocukları korumak ve yaşam koşullarını iyileştirmek adına 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler Genel Kurulu tarafından “Çocuk Haklarına Dair Sözleşme” imzalandı ve UNICEF tarafından o tarihten günümüze 20 Kasım ‘Dünya Çocuk Hakları Günü’ olarak ilan edildi.
Çocuk hakları hem kanunen hem ahlaki olarak dünya üzerindeki bütün çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, yaşama, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel bir kavram.
Türkiye, 14 Eylül 1990 tarihinde imzaladığı Birleşmiş Milletler Çocuk Hakları Sözleşmesi’ne 9 Aralık 1994 tarihli ve 4058 sayılı TBMM Uygun Bulma Kanunu uyarınca taraf oldu ve anılan Sözleşme onay belgelerimizin BM Sekretaryasına tevdi edilmesini müteakip 4 Mayıs 1995 tarihi itibariyle yürürlüğe girdi.
Türkiye nüfusunun yüzde 26,9’unu çocuk nüfus oluşturmakta. Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) sonuçlarına göre; 2021 yıl sonu itibarıyla, Türkiye nüfusu 84 milyon 680 bin 273 kişi iken bunun 22 milyon 738 bin 300’ü çocuktur. Çocuk nüfusun yüzde 51,3’ü erkek, yüzde 48,7’si kız çocuklardan meydana gelmekte.
Kayıtsız olanlarla 2 milyon tahmin edilse de TÜİK verilerine göre ülkemizde 720 bin çocuk işçi vardır. İş Güvenliği ve İşçi Sağlığı meclisi (İSİG) verilerine göre son dokuz yılda 571 çocuk iş kazalarında yaşamını yitirmiş, ayrıca çeşitli şiddet olaylarında her 100 ölümün 3’ü çocuktur.
Türkiye, Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF), “Eğitim Kalitesi 2018” başlığıyla yayımladığı listede 99’uncu sırada yer aldı. 2014 yılındaki sıramız 62. idi ve ne yazık ki eğitim kalitemiz süratle düşmekte. Pakistan ve Endonezya’nın gerisinde kalan Türkiye’nin eğitim kalitesi notu 7 üzerinden 3,1 olarak açıklandı.
Çocuk yoksulluğu, gelir düzeyi ve çocuk refahı ilişkisine dair OECD ve TÜİK verilerine göre yorum yapılacak olursa; Türkiye OECD ülkeleri arasında, çocukların sağlığı, güvenliği, çocuk refahı ve çocukları kreşe gönderme oranı konularının hepsinde son sırada yer almakta.
UNICEF, Aile, Çalışma ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı (AÇSHB) ile merkezi düzeyde iş birliği yapmakta. Bu kapsamda Erken Yaşta ve Zorla Evliliklerle Mücadele Ulusal Strateji Belgesi ve Eylem Planı hazırlanması ve uygulanmasında AÇSHB’ na teknik destek sunmakta. Ülkemizdeki ilgili verilere bakılırsa bu destek bir işe yaramıyor.
Türkiye’de yasal en küçük evlenme yaşı 18. Bununla birlikte, çocuklar 17 yaşında ailelerinin veya yasal vasilerinin izniyle evlenebilmekteler. 16 yaşındaki çocuklar ise istisnai durumlarda ve hayati önem arz eden bir gerekçenin olması şartıyla mahkemeden alınan özel izinle evlenebilmekteler. Kanunlarımız da böyle yazar.
Şiddeti Önleme ve Rehabilitasyon Derneğinin (İMDAT) yayınladığı 2020 raporuna göre Türkiye, 202 ülkenin yer aldığı 18 yaşından önce evlenen çocuk oranları listesinde yüzde 14,7 oranı ile 87’nci, 15 yaş ve öncesinde evlenen çocuk oranı sıralamasında ise yüzde 2 oranla, Avrupa birincisi. Aynı rapora göre kız çocuklarının yüzde 88’i kendisinden 4 ile 33 yaş büyük erkeklerle evlendirilmekte. TÜİK istatistiklerine göre 2020 yılında Türkiye’de evlenen kız çocuk sayısı toplam 13.014. İmam nikahı yöntemi ile yapılan gayri resmi çocuk evliliği rakamları bu sayının dışındadır. Adalet Bakanlığı’nın 2019 yılı verilerine göre 16 yaşındaki çocuk için evlenme izni talebi ile Aile Mahkemelerinde açılan dava sayısı 13.282 olmuş ve bu davaların 11.473’ü (yüzde 86’sı) tamamen veya kısmen kabul edilmiştir. Ne yazık ki yasanın istismarı çok kolay olmaktadır.
Ceza ve Tevkif Evleri Genel Müdürlüğü istatistiklerine göre 31.03.2022 itibari ile ceza evlerinde bulunan 12-18 yaş arası çocuk sayıları şöyledir; Hükümlü erkek çocuk 648, kız çocuk 22 toplam 670. Tutuklu erkek çocuk 1359 kız çocuk 47 toplam 1406. Netice de 2076 hükümlü ve tutuklu çocuk cezaevindedir. Ayrıca anneleri yanında kalan 0-6 yaş yüzlerce de bebek. Cehaletin ve hataların bedelini günahsızların ödemesi adalet midir?
Yorum sizin.