Hassas bir konudur. Dışarıdan bakarak değerlendirme yapmanın mümkün olamayacağı günler. Çünkü özellikle son yıllarda belirsizliklerle dolu bir alan haline gel­miştir. Döviz konusunda herkes kendi düşüncesine göre ha­reket etmeli ve başkalarının ne dediğine itibar etmemeli. Bu ikazı yaptıktan sonra birkaç yorumda bulunacağım.

Normal olarak piyasalarda enflasyonun üç haneli ra­kamlara ulaştığı bir or­tamda döviz kurlarının buna uyum sağlaması normal olandır. Ne var ki enflasyon süratle artar­ken, dolar son 6 ayda 50 kuruş civarında bir artış göstermiştir. Bu elbette küçümsenecek bir miktar değildir. Ancak aynı sü­rede yumurtanın fiyatı 2 liradan 4 liraya, süt 10 lira­dan 16 liraya çıkmıştır. Oranlarsanız dolarda 6 ayda yüzde 3 gibi artış olurken, fiyat bazında sütte yüzde 60, yumur­tada yüzde 100 artış söz konusudur.

Bu reel durum bizi iki konuda düşündürmekte. Birincisi yönetenlerin enflasyon konusunda köklü bir mücadele ye­rine, piyasanın kendi dinamikleri ile durulması belki de geri­lemesi beklentisinde olduğudur. Alım gücünün iyice düşmesi ile talep daralması sonucu fiyatlarda ve enflas­yonda gerileme beklentisi mümkün olabilir. Ancak yarayı derinleştirecek bu yöntem kalıcı sonuçlar vermeyecektir. Ama başarılı olursa kısa vadede kendisini gösterir. Hedef yaklaşan seçimler. Enflasyonun düşürülmesi adına ikinci al­ternatif ise köklü mücadele. Şartlara bağlı olarak orta va­dede başarılması mümkün ve pek çok bileşeni ile planlı ve kapsamlı programlar gerektiren ama kalıcı ve doğru yol. Yine yaklaşan seçim nedeni ile yüksek enflasyon, bütçe ve dış ticaret açıkları ile paralel artma eğiliminde olması gereken dövizi düşük tut­mak, yükselmesini önlemek gerekmekte. Yolu ise kurları piyasa şartlarından ba­ğımsız olarak baskı al­tında tutmak. Ancak bunun için alınacak birta­kım tedbirlerin yeterli olması kolay değil ve yarayı büyüte­cek tercihler. En etkin yol piyasaları talebe doyurarak yükselişi müdahale ile engelleme.

Merkez Bankası rezervlerinden piyasanın döviz talebi karşılanmalı. Ancak Merkez Bankası rezervleri ekside ve tari­hindeki en yüksek açığı vermiş durumda. Bunu sürdürebil­menin şartı sürekli taze para girişi. Ancak para borç olacağından problem sürekli büyüyecektir. Elbette bunun yanında ikincil tedbirlerde var. Rahmetli Özal’ın yıllar önce, “Bilgisizliğin vesikası. İnşallah gelecek yönetimler ders alır” diyerek eleştirdiği, 50 yıl önceki ismi dövize çevrilebilir mevduat olan Kur Korumalı Mevduat, sorunu büyüterek öteleyen bir diğer yöntem ama kısa vadeli amaca ulaşmaya destek oluyor. Bunun yanında Merkez Bankası’nın bankalar ile yaptığı değişik düzenlemelerde oldukça yoğun. Örneğin döviz mevduatlarının TL mevduatlarını aşmaması şartı geti­rilmesi, ya da döviz mevduatı yatırım fonlarına zorunlu kar­şılık yatırma oranlarının arttırılması vb. tedbirler ile kurlar sabit tutulmaya çalışılmakta. Döviz kurlarına dönük tüm tedbirlerinde kısa vadeli olduğunu söyleyebiliriz. Kalıcı ve tedavi edici özelliği olmayan, yarayı kanatacak kadar so­runlu ancak dışarıdan para girişi olduğu müddetçe kısa va­dede problemi öteleyen ama amacı sağlayan tedbirler. Böyle devam ettiği sürece, seçimlere kadar dolarda ekstrem değişimler olmayacağı senaryosu mümkündür. Bu du­rumda seçim anketlerinin de ekonomi üzerindeki rolü büyük önem kazanmakta. Çünkü, kazanacak tarafın belir­ginleşmeye başlaması durumunda her şey aniden değişe­bilir. Seçim sonrası ekonomi için de bugünden söylenebilecek çok fazla bir şey yok. Riskler yüksek. Ancak bir güven ortamı oluşması ile farklı bir senaryo da gelişebilir. Yatırımcı ve müteşebbis her ortamda önünü görebilmek için istikrar ister. Ancak o zaman kendi planlamasını yapabi­lir. Dengelerin sağlanması üretim, katma değer ve ihracat artışı ile mümkün olacaktır. Geleceğe umutla bakabilmenin yolu, dış ticaret ve bütçe açıkları azaltılmasından geçiyor. Ar­zumuz, dileğimiz, ne olursa olsun vatanımız ve milletimizin kazanması, refahı ve huzuru elbette.