Son yıllarda ülkemizde ne oldu diye sorarsanız; cevabımız hazırdır, dengeler bozuldu.
Çalışan kaybediyor, çalışmayan kazanıyor, daha çok okuyan kaybediyor, daha az okuyan kazanıyor, sorumluluk almayan kazanıyor, sorumluluk alan uykusuz, stresli bir hayatı kendine dar ediyor… Örnekleri uzatabiliriz.
Önce şunu söyleyelim, tüm vatandaşlarımız refah içerisinde yaşamayı hak etmektedir.
Ancak adil bir hakça paylaşım hepimizin aradığıdır.
Vatandaştan gelen şikayetlere bakalım…
Aynı üniversiteden mezun aynı işi yapmış iki vatandaşımızın biri özel sektörde, diğeri kamuda çalışmış ve emekli olmuşlar. Şu an devletten emekli olan vatandaşımız, sınıf arkadaşından yaklaşık üç kat daha fazla emekli maaşı alıyor. Kamuda ve özel sektörde şu an aynı dönemde mezun iki arkadaşın da durumu benzer.
Bugün bir işveren emekli olduğunda yanında çalışandan en az %60 daha az maaş almakta.
Oysa bu işverenler gelecek nesillere aktaracağı malını mülkünü riske atıp bir işyerini ayakta tutmaya çalışıyorlar.
Yine aynı şekilde özel sektörde canını dişine takarak çalışan işçilerin ürettikleriyle devletimiz milyonlarca insana maaş vermeye çalışıyor.
Bugünlerde tartışılan iki konu var malumunuz, EYT ve asgari ücret. Siyasiler atıp, tutuyor, sanki özel sektörde çalışanın maaşını onlar ödüyor. Asgari ücretle ilgili öyle beklentiler yaratıldı ki, sonuç ne olursa olsun çalışan mutlu olmayacak. Büyük bir özveriyle özel sektörde çalışan insanlarımıza ne versek azdır ancak bir de hayatın gerçekleri orta yerdedir. Yeni belirlenecek ücretle sonuçta 31 Aralık 2020’ den günümüze doların artışından daha fazla bir artış yaşanmış olacaktır. Bu ücreti ihracatçı ve iç piyasaya iş yapan ancak rekabete açık olmayan şirketler dışında çoğu ödeyemez.
Bu sebepledir ki ekim, kasım ve aralık ayında önemli boyutta işten çıkarmalar görülmüştür. İstihdam yaratmayan bir ekonomi kimsenin hayrına değildir. Özellikle küçük esnaf ve iç piyasaya iş yapan işletmeler bu maliyetleri kaldıramaz.
Diğer taraftan büyük özverilerle okutulup işe yerleştirilen beyaz yakaların da artık asgari ücretli çalışandan bir farkı kalmadığı bir gerçektir. Bu nedenle binlerce genç yurt dışına gitmektedir. Daha geçen hafta 50.000 bilgisayar programcısının gurbete gittiği bilgisi paylaşıldı. Teknisyeni, teknikeri, mühendisi, sağlıkçısı, doktoru, teknik ressamı vb. binlerce yetişmiş insanımız ülke dışına çalışmaya gitmektedir. Kalifiye elman açığımız had safhadadır. Bunlar biliniyor ancak ifade edilmiyor.
Şimdi gelelim EYT meselesine, bu satırları kaleme alan biz de EYT kapsamındayız ve görüldüğü kadarıyla kanun nasıl çıkarsa çıksın emekli olacağız. EYT doğru bir iş değildir.
İşi gücü olanlara bu hakkın tanınmaması doğru olandır. Ancak yaşı nedeniyle veya sağlık sorunu olduğu için çalışamayacak vatandaşlarımızın EYT kapsamında emekli edilmesi gereklidir. Şu an işi olup emekli edilmeyenlerin de çalıştığı sürece emekli maaşının artması gerekir. Problem buradadır, çalıştıkça insanların emekli maaşı düşmektedir.
Kamudan çalışanlar ve emekli olanlar şikayetçidir; kendilerine göre haklılardır. Dürüst ve devleti için çalışan memurumuz başımızın üzerindedir. Fakat bu maaşlar sanal maaşlardır. Özel sektörün bir kısmının ürettiği katma değer ve sonrasında devletin borçlanmasından gelen paralarla bu maaşlar ödenmektedir. Devletten maaş alan herkesin maliyeti maaş, sosyal haklar toplamına yıllık tahvil faizini eklediğinizde elde edilen meblağdır.
Ortalama aylık 30.000 TL derseniz, yıllık 360.000 TL yapar. Bunu da ortalama %20 faizle hesaplarsanız 440.000 TL/ yıl yapar. Bunlar ödenebilir rakamlar değildir. ABD ya da AB ülkeleri yılda 440.000 euro ya da USD ödemeyi düşünebilir mi?
Ülkede dengeler bozuldu, toplumsal uzlaşma olmadan bu dengeler yerine oturamaz.