Çalışma hayatında, işveren ve işçi ile ilgili önemli konulardan biri de ücretten kesinti ve ücret kesme cezası uygulamasında yaşanan sorunlardır. İş hukukunda ücretten kesinti ve ücret kesme cezası birbirinden ayrı müesseselerdir.
Çalışma hayatında, işveren ve işçi ile ilgili önemli konulardan biri de ücretten kesinti ve ücret kesme cezası uygulamasında yaşanan sorunlardır.İş hukukunda ücretten kesinti ve ücret kesme cezası birbirinden ayrı müesseselerdir.
İşçinin, işverene olan borcundan dolayı, ücretinden doğrudan kesinti yapılması mümkün değildir. Böylesi bir ücretten kesinti, hukuki aşağıdaki koşullardan birinin bulunması halinde mümkündür:
-İşçinin ücretinden sebebi gösterilecek alınacak yazılı muvafakatı (onayı – rızası)
İşverenin alacak hakkı doğmadan, işçiden önceden alınacak muvafakat yazısı geçerli değildir.
Bu nedenle, işçinin işyerinde verdiği zarar, kullandığı işverene ait trafik cezası veya işyeri telefonunun şahsi işleri için kullanılmasından doğan borçları için ücretinden kesinti yapılabilmesi için, söz konusu borçların doğum tarihlerinden sonra ücretinden kesinti yapılmasına ilişkin yazılı rızasının alınması gerekmektedir.
-İşçinin kasten verdiği zarara ilişkin kesinleşmiş bir yargı kararı
İşçinin borcunun doğması halinde muvafakatı yoksa, işveren tarafından kasten verdiği zararla ilgili olası alacak için davası açılmalı, bu dava sonucu mahkemenin vereceği nihai kararın kesinleşmesi zorunludur.
Ancak bu durumda ücretinden kesinti yapılabilir.
Ücret kesintisine ilişkin ceza ise, bir tür disiplin cezası sayılır.
Ücretten kesinti, özel olarak İş Kanunu’nun “Ücret Kesme Cezası” başlıklı 38’inci maddesinde şöyle düzenlenmiştir; “İşveren toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde gösterilmiş olan sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası veremez.
İşçi ücretlerinden ceza olarak yapılacak kesintilerin işçiye derhal sebepleriyle beraber bildirilmesi gerekir. İşçi ücretlerinden bu yolda yapılacak kesintiler bir ayda iki gündelikten veya parça başına yahut yapılan iş miktarına göre verilen ücretlerde işçinin iki günlük kazancından fazla olamaz.
Bu paralar işçilerin eğitimi ve sosyal hizmetleri için kullanılıp harcanmak üzere Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı hesabına Bakanlıkça belirtilecek Türkiye’de kurulu bulunan ve mevduat kabul etme yetkisini haiz bankalardan birine, kesildiği tarihten itibaren bir ay içinde yatırılır.
Her işveren işyerinde bu paraların ayrı bir hesabını tutmaya mecburdur.
Birikmiş bulunan ceza paralarının nerelere ve ne kadar verileceği Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanının başkanlık edeceği ve işçi temsilcilerinin de katılacağı bir kurul tarafından karara bağlanır.
Bu kurulun kimlerden teşekkül edeceği, nasıl ve hangi esaslara göre çalışacağı çıkarılacak bir yönetmelikte gösterilir.”
Bu maddenin son fıkrasında öngörülen düzenleme “İşçi Ücretlerinden Ceza Olarak Kesilen Paraları Kullanmaya Yetkili Kurulun Teşekkülü ve Çalışma Esasları Hakkında Yönetmelik” olarak yayımlanmıştır.
Uygulamada çok sık görülen bir örnek; işçinin mazeretsiz devamsızlığı nedeniyle hatalı olarak ücretten kesinti anlayışı ile ücret kesme cezası yapılmasıdır.
4857 Sayılı İş Kanununun (Kısaca “İşK”) emredici hükümlerinden kaynaklanan ve gerekse de işverenin takdir hakkını kullanarak işçisine verdiği yazılı mazeret izinleri hariç olmak üzere diğer devamsızlıklar mazeretsiz işe gelmeme kabul edilir.
Bunun başında da elbette haber vermeden yapılan devamsızlıklar gelir.
İşçinin devamsızlık yaptığını işverene, mazereti bulunduğunu da işçi kanıtlamakla yükümlüdür.
İşçi tarafından mazeretsiz devamsızlık yapılması halinde, devamsızlık yapılan günün ücreti ödenmez. Ancak, işveren toplu sözleşme veya iş sözleşmelerinde gösterilmiş olan sebepler dışında işçiye ücret kesme cezası veremez. Bu konuda çerçeveli açıklama yukarıda İşK m.38’de yer almaktadır.
Esenlik ve mutluluk dileklerimizle, en içten saygılarımızı sunarız.