Covid-19 pandemisinden bu yana dünya adeta bir girdaba girdi ve kriz üzerine kriz yaşar hale geldi. Aşı krizi, şeker krizi, tahıl krizi, doğal felaketler, iklim krizi, Rusya-Ukrayna krizi ve en son enerji krizi ile kriz serisini sürdürmeye devam ediyor. Aslında krizlerin çoğunun iki temel nedeni vardı, ilki ve en önemlisi iklim değişikliği ikincisi ise Rusya-Ukrayna savaşı. Belki buna bir de artan dünya nüfusunu eklemek yanlış olmaz.
Yukarıdaki belli başlı krizler arasında dünyanın üretimini gerçekleştiren sanayiler için en önemlisi kuşkusuz enerji krizinin adım adım kendi kapılarını çalması ya da çalmak üzere olmasıdır. Rusya-Ukrayna savaşı nedeniyle uygulanan ekonomik yaptırımların ardından Rusya’nın Avrupa’ya doğalgaz tedarikini kesmesi kıta genelinde eşi benzeri görülmemiş ölçekte bir enerji krizi ortaya çıkardı. Bu gelişme dünyanın geri kalanı için de alarm zillerinin çalmasına yeterli oldu.
Üzerinde yaşadığımız bu küçük mavi gezegenin içerisinde daha çok uzun yıllar yaşamak zorunda olan insanlık ve aslında tüm canlı türleri için sürdürülebilir bir yaşam modeline geçmekten başka bir çare görünmüyor. Bugünden sonra hem bireysel hem de endüstriyel alanda daha bilinçli ve daha sorumlu davranmak zorunda olduğumuzu idrak etmeliyiz. Gelişen teknoloji daha fazla enerji tüketmeye zorlarken dünyanın iklimi bize tam tersini söylüyor.
Sürdürülebilirlik çerçevesinde yenilenebilir enerji kaynaklarına yatırım artmalı. Ayrıca dünyada yaşanan krizlere bakıldığında enerji krizinin ne kadar büyük bir problem haline geldiğini hep birlikte takip ediyoruz. Enerjide dışa bağımlı olmanın verdiği kayıpları göz önünde bulundurduğumuzda elektrik enerjisini ülkemizde daha çok doğalgaz ve kömürden ürettiğimizi düşünürsek, her işletmenin yenilenebilir enerji üretimi konusunda adım atması son derece önemlidir. Yaşayabilecek bir dünya için sürdürülebilirlik şart. Paris İklim Anlaşması kriterlerini göz önüne alırsak, sürdürülebilirliğin temel ilkelerinden biri de doğayı korumak için yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı olmalıdır.