Ekolojik farkındalık terimi; “insan davranışlarının çevre üzerindeki etkisinden haberdar olmak” şeklinde tanımlanabilir. Ayrıca ekolojik farkındalık değişkeni bilgiye dayalı (bilişsel) ve hislere dayalı (duygusal) değişken olmak üzere ikiye ayrılmaktadır.
Bilgiye dayalı farkındalık sınırlamaları incelendiğinde; birçok ekolojik problemin hızlı gerçekleşmemesi (somut olarak görünemeyecek şekilde gerçekleşen çevre tahribatları ve bireylerin bu durumu fark edememesi) durumu ortaya çıkmaktadır. Duygusal farkındalık sınırlamaları ise ekolojik ilgisizlik ve ekolojik tepkiden doğmaktadır.
Bireyler ekosistem farkındalığına ulaştıkça ve ekosistemler üzerine insan davranışlarının etkilerini öğrendikçe daha ekolojik davranışlar sergilemektedirler. Bu farkındalığa ulaşmak ve ekolojik davranışlar sergilemek doğru bir çevre eğitimi ile mümkündür.
Ekolojik farkındalığımızın artması, deneyimlerimize bağlı olarak yaşamımızın her alanında mümkün olabilmektedir. Özellikle ev yaşamında yediğimiz, pişirdiğimiz gıdaların sağlıklı olması için mutfakta kullandığımız ürünlerine ne kadar dikkat ediyoruz acaba?
Mesela toksin bir kimyasal içeren deterjanla tabaklarımızı, bardaklarımızı yıkayıp yeterince durulamadıysak ya da gereğinden fazla deterjan kullandıysak bu kimyasalın vücudumuza girerek birikmesine yol açtığımızı biliyor muyuz? Mutfak evyesinde ve bulaşık süngerinde zararlı birçok mikro organizma bulunmaktadır. Islak süngerlerde bakteriler birkaç hafta yaşayabilmektedir. Bu nedenle sürekli ıslak kalan bez/süngerle temizlik yapmak oldukça sağlıksızdır.
Mutfaklarda oldukça sık kullanım olanı olan teflon vb. yapışmaz yüzeye sahip tencere ve tavalar da oldukça sağlığa zararlıdır. Aşırı ısındığı durumlarda ortaya çıkardıkları tehlikeli toksinler sebebiyle ciddi hastalıklara sebebiyet vermektedirler. Paslanmaz çelik, döküm demir veya seramik tencere/tavalar doğru alternatifler arasındadır.
Mutfakta dikkat edilmesi gereken diğer bir kanserojen madde ise dioksin ve triklosandır. Lipofilik olmaları ve suda az çözünmelerinden dolayı gıdalarda birikme potansiyeline sahiptirler. Dioksine daha çok gıda zinciri ile maruz kalınmaktadır. Hayvansal gıdalardan et ve et ürünleri, süt ve süt ürünleri ve deniz ürünleri ile daha yüksek olmak üzere; daha düşük düzeyde bitkisel gıdalar yoluyla maruz kalınmaktadır. Çevrede dioksinlerin varlığı ve direnci ile kimyasal ve fiziksel özellikleri (yüksek lipofilik, hidrofilik ve düşük volatilite) gıda zincirinde dioksinin birikmesine sebep olur. İnsanlar dioksinlere %90’dan fazla oranda hayvan yağları ihtiva eden gıdaları tüketmek yoluyla maruz kalmaktadırlar (USEPA 2000). Dioksinlere maruz kalmada, pestisidlerin üretimi de yüksek oranda etkilidir. Bu üretimlerin birçoğu yasaklanmıştır. Aynı şekilde kağıt endüstrisinde kağıtların beyazlaştırılmasında kullanılan serbest klor, dioksinlerin oluşmasına sebep olacağından alternatif yöntemler kullanılarak dioksin formlarında azalma sağlanabilir.
Mutfakta dikkat edilmesi gereken diğer bir konu ise mikrodalga radyasyonudur. Mikrodalga fırınların elektro-manyetik radyasyon sızdırdığı ve pişmiş olan yemeklerde kanserojen ürüne sebep olduğu yapılan araştırmalarla açıklanmıştır. Çalışma sonuçlarına göre ısıtılan yemeklerin besin kalitesinde %60-90 oranında düşüş meydana geldiği; B, C ve E vitaminlerinde azalmaya sebep olduğu belirtilmiştir. Bunun sebebi mikrodalgaya giren yiyeceklerde bulunan moleküller ve enerjilerin insanlığın pişirme yöntemlerine yabancı ve suni oldukları olmasıdır.
Mutfakta hayatımızı kolaylaştırdığını düşündüğümüz pek çok ürünü kullanırken içeriğini ve etiketini okumayı alışkanlık haline getirerek sağlığa ve doğaya olan etkilerini fark etmemiz büyük önem arz ediyor. Rutin olarak maruz kaldığımız ve farkında olmadığımız kimyasallar bizi yavaş yavaş sessizce zehirlemeye devam etmektedir. Ekolojik farkındalığımız ve tercih edeceğimiz ürünler bize sağlıklı yaşam yolunda yol gösterici olacaktır. Ancak bu noktada hepimizin aklına düşen “ekolojik mi, ekonomik mi?” sorusu oluyor.