Yerel seçimler için enerjimizi harcıyoruz. Oysa gücümüzü harcamak durumunda olduğumuz o kadar çok sorunumuz var ki.

Konuşmalara bakılırsa, adaylar ülke ortalamasının altında profile sahip. Bırakın bir vizyon ortaya koyabilmeyi, genel kültürden yoksun insanlar ülkenin gündeminde. Siyasetin sığlığı, bu kişilerin öne çıkmasının nedeni.

Ülkenin haline gelince…

TÜİK geçtiğimiz hafta demografik yapımızla ilgili güncel verileri açıkladı, nüfusumuzu öğrendik. Nüfus artış hızımız düşmüş, İstanbul’un nüfusu azalmış.

Tarihte ilk defa yaşlı nüfus toplam nüfusun yüzde 10’unu geçmiş. Toplum hızla yaşlanıyormuş. Her 100 çalışan yaklaşık 46 kişiye (çocuk ve yaşlı) bakmakla sorumlu hale gelmiş. Yani ülke demografisi sürdürülebilirlikten çıkmış durumda.

Mevcut trendle yakın gelecekte büyük krize girileceği görülmektedir.

Mevcut sorunlara çok da zaman geçmeden başka sorunların ekleneceği görüldüğünde, Türkiye’nin acilen harekete geçmek durumunda olduğu anlaşılmaktadır. Demokrasi, hukuk ve serbest piyasa ekonomisi hızla tesis edilmelidir. 2028’i bekleyecek hal yoktur.

Siyasilerin temel sorunların çözülmesi için tüm politik iddialarını bir kenara bırakarak akıl, bilim ve memleket sevgisi merkezinde birlikte adım atması şarttır.

İfade ettiklerimizin gerçekleşmesinin çok zor olduğunu biliyoruz. Ancak gelecek 5 yıl ve sonrası 10 yılda öylesi yüklerin üzerimize yükleneceği görülüyor ki; bugün söylenebilecekler söylenmelidir.

Geçtiğimiz hafta, Merkez Bankası’nın fiili başkanı yaptığı açıklamada, 7 aydır ekonomide kopmuş bağları tekrar ihdas etmeye çalıştıklarını söyledi. Ülke ekonomisi gerçeklerden, bilimden kopmuş, ekonomi yönetimi bu durumu normal hale getirmeye çalışıyor.

Bu şartlarda siyaset çöpü kimin toplayacağına, inşaat ruhsatını kimin vereceğine karar vermeye çalışıyor.

Acilen kendimize gelmezsek yarın toplum olarak ihtiyaç sahibi duruma düşeceğiz. Bizden söylemesi, Bor’un pazarı geçmeden bir şeyler yapmalıyız.