Gençlerimizin nasıl yetiştirilmesi gerektiği üzerinde tüm ilgililer çalışıyor. Bu kuşağa ülkemiz çok önemli yatırım yapıyor. Çok büyük bir nüfus kesimi söz konusu olan. Bunları -Z kuşağı- nasıl tanımlayabiliriz?
Şöyle düşünelim: Bu kuşak, 1990'ların ortası ile 2010'ların başı arasında doğmuş çocuklar. Günümüzde Z kuşağı, en küçüğü 10'lu yaşlarında, en yaşlısı 25 yaşlarına yenilerde ulaşmış olan genç bireylerdir. Bu kuşaktan olanlar; küresel krizlerin, ekonomi, enerji ve iklim alanlarının cisme büründüğü bir zamanda, teknolojinin ve farklı türden (Körfez Savaşı, siber saldırılar, Gazze olayı, tarım savaşları, Ukrayna'daki durum) uzlaşmazlık ve çatışmalardan nasibini alarak büyüyen bir kuşaktır.
İsviçreli Prof. Stefan Wolter bu durumu: “Z kuşağı farklı düşündüğü için daha başarılı değildir. Sadece, insanlık tarihinin en uzun ekonomik refah artışı olan bir dönemde büyüme şansına sahip olduğu için farklı düşünüyor” şeklinde açıklıyor.
Z kuşağının iyi yetişmiş olanlarının iş dünyasına girerken, yaşadığı büyük avantaj ise piyasada ciddi bir hâl alan uzman ihtiyacı. Gelişmiş ülkelerde genç işsizlik oranı, 1991 yılından bu yana en düşük seviyede. Z kuşağı bu nedenle seçici olabiliyor ve çok rahat bir şekilde işinden istifa edebiliyor. Y kuşağının böyle bir avantajı yoktu. Çünkü Y kuşağı iş hayatına başladığı yıllarda, dünya genelinde bir ekonomik kriz yaşanıyordu.
Dünyadaki eğilimlerin Türkiye'deki Z kuşağı için ne kadar geçerli olduğu tartışılabilir. Türkiye'de genç işsizlik oranı yüzde 16 seviyesinde seyrediyor ki, bu çok büyük bir oran. Ancak 2023 yılı TÜİK araştırmasına göre, ülkemizdeki insanların yüzde 52’si kendini mutlu hissederken bu rakam Z kuşağında yüzde 67'ye çıkıyor.
Z kuşağının sahip olduğu değerler hakkında önceki kuşakların, (mesela Z kuşağından olanların büyük anne-babalarının) etkileri hakkında ne biliyoruz? Yakın aile bağları ile ülkemize benzetilen İtalya'daki ailelerle yapılan bir çalışma bize bir fikir verebilir. 2012 yılında düzenledikleri bir çalışmada; anne, baba, ergen çocuk ve büyük annelerden oluşan ailelere, taşıdıkları değerlerle ilgili standart sorular sorulmuştur. Çalışmaya özellikle büyükannelerin katılımı istenmiş ve gerekçe olarak ise büyükannelerin, çocuklarının ve torunlarının sosyalleşme süreçlerine büyükbabalara göre daha fazla dahil olduklarına dair kendilerinden daha önce yapılan araştırmaların bulguları gösterilmiştir. Çalışmanın sonuçlarına göre; aile ve sosyo-kültürel çevre arasındaki etkileşim ne kadar kuvvetli ise, üç neslin sahip olduğu değerler birbirine bu kadar çok benzemektedir.
Aile; çocuklar büyürken yaşamlarının merkezinde yer alır. Ana-babaların tüm çabası, hem ahlaklı hem de şefkatli çocuklar yetiştirmektir. Hangi kuşaktan olurlarsa olsunlar, tüm ebeveynler çocuklarına temel insani değerleri öğretirken aynı zamanda mutlu insanlar olmalarını sağlamaya çalışırlar. Umarım günün birinde aileler, değerlere dair çocuklarla etkileşimleri yoluyla verdikleri “örtük eğitimin” kıymetinin daha fazla farkında olurlar.
Aileler; evrensel insani değerlerin, sevginin, şefkatin ve adaletin de çocukların gelişmesinde çok önemli olduğunu bilerek davranışlarını düzenlemelidir.
En değerli yatırım; geleceğe, gençlere yapılan katkıdır.