Bir ev resmi çizdiğinizde bir şey ifade etmez, yanına bir ağaç koyduğunuzda arkasındaki gökyüzü de güzelleşir.
Mesela bir ev yaptınız satmak için, reklam kataloglarına koyacaksınız, ormanın içinde yaparsınız evinizi.
Oysa ki gerçekte tam tersi olur; zeytin kesilir, çınar kesilir, kestane veya meşe ağacı kesilir, yerine ev dikilir.
Gökyüzüne ve yeryüzüne ağaçlar, ormanlar, dereler, denizler, dağlar, yeşil ve mavi renkler hakimdir ama göz yine de onlara doymaz.
Çünkü yeşilin içinde sincap, kurt, tilki, börtü böcek yani can vardır, su vardır. Doğa hayattır, aştır, ekmektir, sudur ve yaşamdır.
Eğer orman varsa vatan güzeldir, orman demek su demek, orman demek yağmur demek, dere, çağlayan, göl, balık, canlı ve yaşam demek.
İstatistiklere göre ülkemizin yüzde 30’u ormanlık alanlar ile kaplı, fakat benim şüphem var bu orandan.
Son dönemlerde çıkan orman yangınları, heyelanlar ve açılan maden alanları ile ormanlık alanlarımız giderek küçülmekte.
Artan nüfusa göre çoğalacağına, ters orantı olarak nüfusumuz artıyor ormanlık alanlar ise giderek daralıyor.
Gözle görülür bir şekilde de bunu artık hava veya kara yolculuklarımızda gözlemleyebiliyoruz.
Özellikle ormanlık alanlarımızı, buna Uludağ da dahil, mermer yatakları, taşocakları, maden alanları gözle görülür bir şeklide yok etmektedir.
Sizler de çok basit bir şekilde Google’dan Uludağ’daki çıplaklaşan, beyazlaşan alanları rahatlıkla görebilirsiniz.
Denizlerimiz de bundan farklı değil, müsilajı hep birlikte gördük ve Marmara denizinin 25 metre altında oksijen yok deniliyor.
Bunların bir denetimle yapıldığına ve kontrollü bir şekilde gittiğine dair güvenim bitmiş durumdadır.
Bu gözle bakarak baraj yolundan Orhaneli’ne doğru giderseniz sizler de söylediklerimi rahatlıkla görebilirsiniz.
Bir taraftan da tiny house denilen keşmekeş ile doğada gecekondulaşma başlamış, çevre ve çöp kirliliği de eklenince iş çığırından çıkmış.
Herkes istediği tarım veya ormanlık alana bir baraka dikerse bunun atığı, gideri, çöpü, yolu derken uzaktan seyredebilecekleri bir doğa kalır mı gelecek nesillere?
Uludağ’da, Kocayayla’da, Orhaneli’de yapılan hemşehri şenliklerinden sonra bırakılan çöp dağları inanılacak gibi değil. Hangi etkinlik şehri ise bir daha müsaade edilmesin.
Bu işlerin bir yasası tedbiri olmaz mı kardeşim…?
Geçtiğimiz hafta Kestel’in Ağlaşan köyünde Orman Bölge Müdürlüğü’nce kesilen ağaçlara gözyaşı döken köylülerimizin fotoğraflarını görünce içim yandı.
Madenleri satıp çorak bir toprak, ormanları yok ederek yerine çöl, denizlerimizi kirleterek ölü bir su kitlesi mi bırakacağız gelecek nesillere?
Yok mu sorumlusu yok mu bütün bu olanlara bir açıklık getirecek bir yetkili?
Bursa olarak seçilmiş tüm milletvekillerimizden ve diğer yetkililerimizden cevap bekliyoruz.
Saygılarımla.