1489-1588 yılları arasında yaşamış. Kayseri’nin Ağırnas köyünde doğduğu ve Yavuz Sultan Selim zamanında devşirme olarak İstanbul`a getirildiği sanılmakta.

99 yıllık ömründe 365 eser bırakmış. Her biri ayrı bir mucizenin ürünü. En ünlüsü ise, 1575` de 80 yaşında iken yaptığı ve “Ustalık eserim” dediği, Edirne’deki Selimiye Camii.

Mimar Sinan’ın Selimiye Camii’nin kubbesini o genişliğe oturtmak için 13 bilinmeyenli bir denklemi, matematiğin bilinen 4 ana işleminden farklı, beşinci bir işlem bularak çözdüğü söylenir. Mimarlık tarihinde en geniş mekâna kurulmuş yapı olarak nitelenen Selimiye Camisi, yerden yüksekliği 43.28 metre olan, 31.30 metre çapındaki kubbesiyle ilgi çeker. Ayasofya'nın kubbesinden daha büyük olan Kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan 8 büyük payeye oturur. Ayrıca 3 ayrı merdivenden minarelerin şerefelerine çıkanların yolda birbirlerini görmemeleri ise büyük bir dehanın ürünüdür.

Almanlar aynı sistemi 1900’lü yıllarda yaptıkları, meclislerinin önündeki dev kürede kullandılar. Mimar Sinan bu sistemi 2 metre çapındaki minarelere yüzyıllar önce monte etmiş bir dehadır. Almanların dehası ise o çirkin metal yığınına Selimiye’den daha fazla turist çekebilmeleridir.

Bir gün Selimiye’ye girenler kubbenin altında bir Japon’un ayaklarını kıbleye doğru uzatmış sırtüstü yattığını görmüşler. Ve inançlarımıza saygısızlık olduğunu söyleyip uyarmışlar. Ancak Japon trans vaziyetindeymiş. Gözlerini kubbeden ayırmadan sayıklıyormuş. “Bu imkânsız. Ben yılların mühendisiyim. Bu kubbe var olamaz. Hayal görüyorum. Bu kubbenin orada o şekilde durması fizik ve matematik kurallarına aykırı. Bu imkânsız, orada hiçbir şey yok.”

Uzmanlar, Selimiye`nin oturduğu zeminin üstünde bulunan yapı için yumuşak olduğunu ve minarelerin zaman içinde yatabileceğini düşünmüşler ve önlemek için çözüm düşünmüşler. Ve minare temellerini kelepçe ile sabitlemenin en sağlam yöntem olduğu konusunda görüş birliğine varmışlar. Minarelerin temellerini açınca, koymayı düşündükleri kelepçelerin aynısı ile karşılaşmışlar. Mimar Sinan yüzyıllar önce aynı şeyi düşünmüş ve yapmış.

1950-60 arası bir tarihte Japon mühendis, mimar ve jeofizikçilerden oluşan bir heyet, tarihi yapıları incelemek üzere ülkemize gelmiş ve gerekli izni almışlar.

Ayasofya, Yerebatan Sarayı gibi birçok eseri gezdikten sonra, Sinan’ın kalfalık eserim dediği Süleymaniye Camii ile Sinan`ın öğrencisi Mimar Davut Ağa’nın eseri Sultanahmet Camii’nde incelemeler yapmışlar. Her geçen gün şaşkınlıkları daha da artıyormuş.

Araştırmalar sonucunda bu iki caminin sarsıntılara karşı sabitlenmediğini, aksine oynayarak yıkılmaktan kurtulabildiğini görmüşler. Minareleri incelediklerinde ise şaşkınlıkları daha da artmış. Minarelerin çok daha gelişmiş bir raylı sistem mekanizması üzerine oturduğunu ve her yöne yaklaşık 5 derece yatabildiğini görmüşler.

Tac Mahal’in mimarı Mehmet Efendi de Mimar Sinan’ın öğrencisidir. Depremlerde yıkılan binaların yapımında sorumluluğu olanlar, yüzyıllar öncesinin teknolojisi ile bu muhteşem eserleri yapan atamız Mimar Sinan’dan hiç mi utanmadılar acaba.