Havacılık sektöründeki ticari kurum ve kuruluşlar ellerindeki ekonomik gücü iyi kullanarak söylemek istedikleri her şeyi sözlü, yazılı ve görsel medyada dile getirip, hak ve çıkarlarını en etkili şekilde savunup, empoze etmektedir.
Haklı veya haksız olmaları bu durumu hiçbir zaman değiştirmiyor. Bir örnek vermek gerekirse, bir havayolu şirketi uçağının kaza kırıma uğramasından sonra, profesyonel iletişimcilerden aldığı destekle markasının itibarını çok fazla zarar görmeden koruyabiliyor.
İşçi, işveren ve yolcudan oluşan hava ulaştırma hizmetlerinde sesi en az
çıkanlar ise ne yazık ki çalışanlardır.
Çoğunlukta ve de haklı olmalarına rağmen, haklarını aramada ne yazık ki başarısız oluyor, sesleri duyulmuyor.
Bu durum, havacılıkta böyle de diğer sektörlerde farklı mı? Değil tabii ki.
Yüzyıllar boyu emek-sermaye çelişkisi hep böyleydi, bugünde böyle gidiyor.
Emekçilerin uğradığı bu haksızlıkları gören ve aynı akıbete uğrayacaklarını düşünen geleceğin çalışanları henüz iş hayatına atılmadan korkuyorlar.
Ellerinde medya gücü olmadığı için görüşlerini sosyal medya aracılığıyla dile getiren üniversite aşamasındaki havacılarının fikirlerini dinleyince korkularının neden kaynaklandığını çok daha iyi anladım. Bana sosyal medyadan ulaşan “KANATLARIMIZIN ALTINDA HAVACILIK TOPLULUĞU” adlı öğrenci gurubuyla yaptığımız on line sohbetle, Covid 19 pandemisi günlerine geri döndük. 259 takipçisi olan ve 18 havacılık kulübüyle iş birliği yapan bu topluluğun amaçları şöyle;
“-Havacılığa gönül verenleri ve kendini geliştirmek isteyen herkesi bir araya getirmek. Uzmanlardan eğitim ve sertifika alabilmelerini sağlamak.
-Üniversitelerin havacılık kulüplerini tek çatı altında toplayarak, ortak zirve, etkinlik ve geziler planlayıp gelecekte aynı sektörde çalışacakları kişilerle network oluşturup, kulüplerin önemli işler yapmasını sağlamak.
-Tüm ülkeye yayılıp, düzenleyecekleri proje ve etkinliklerle havacılığı her yaştan insana sevdirmek.”
Gurup üyeleriyle iki saat sohbet ettik. Bence, bu sohbetin en ilginç sorusu, uçakların tek pilotla veya pilotsuz uçabilme ihtimali hakkında benim ne düşündüğümü sormalarıydı. Böyle bir ihtimalde uçaklar tek pilotla uçarsa pilot olmak isteyenlerin işsiz kalma korkusu kafalarında yer etmiş. Nasıl ve ne zaman gerçekleşir bilmemekle birlikte, uçakların pilotlar olmadan uçmasının da bir gün kesin olarak gerçekleşeceğine inananların sayısı azımsanmayacak kadar fazla.
Böyle bir durum gerçekleşirse pilotluk mesleği tarihe karışır mı gibi bir soru da öğrencilerin kafasını kurcalıyor.
Öğrencilerin yapay zekanın havacılığı nasıl ve ne şekilde etkileyeceğini de sormaları da beni şaşırtmadı, fakat onlara verecek derin bilgiye sahip olmadığım için susmayı tercih ettim. Tek pilotla uçak uçurup, daha az maaş ödemeyi düşünen havayolu şirketlerinin tepe yöneticileri, meslek örgütlerinin tepkisi karşısında şimdilik geri adım atıp sustular, ama yarın ne olur, nasıl olur doğrusu hiç belli olmaz.
Genç arkadaşlara, pilotluk mesleğinin en az 40 veya 50 yıl daha gerekliliğini koruyacağını söylerken elimde hiçbir garanti yoktu, sadece öngörülerime göre konuştum ve onları rahatlattım diye düşünüyorum. Sordukları sorular onların her konuyu çok iyi takip eden bireyler olduğunu açıkça gösteriyordu.  
Hiçbirini tanımadığım, hiçbirinin de beni tanımadığı genç insanların bana sordukları sorulara bakarak onların bilgi ve kültür düzeyini anlarken, hiç soru sormayanların ne düşündüğünü doğrusu merak ettiğimi söylemeliyim.
Konuşan, sorgulayan, araştıran ve hak aramayı bilen nitelikli genç nesil bana havacılıkta da başarılı olacakları hissini verdi. Yarın ne, nasıl olacak kaygısını bugünden düşünen ve ona göre kariyer planlaması yapan genç kardeşlerimizin inanarak girdikleri bölümleri başarıyla bitireceklerinden hiç kuşkum yok. Fakat, benim asıl korkum uçakların pilotsuz veya tek pilotla uçması değil, ekonomik yapının
yeni havayolu şirketlerinin kurulmasını engellemesi, şirketlerin ekonomisinin bozularak kapanması ve de ticari hayatını sürdüren kalıcı şirketlerin teknolojik gelişmelerle az personel istihdam etme yoluna gitmesidir.
Bu gibi konuları onlara söyleyip, morallerini bozmak istemedim. Ama her gelen günün dünden kötü geldiği gerçeğini kabullenmeleri gerekiyor.
Dünya ekonomisinde, altta kalanların arasında yer almamak ve gençlere mutlu ve müreffeh (Zenginlik, bolluk) bir yarın bırakmak, ülkeyi yönetenlerin yanı sıra yönetilen bizlerin de en başta gelen aslı ve önemli görevlerindendir.,
Yarının Türkiyesi’ni kuracak gençlere destek olmak devletin de görevidir.
Sosyal devlet bu görevden kaçmamalı.
Mutlu yarınlar Türkiyem..